29 Ocak 2008 Salı

Çok zaman oldu...

Gerçekten çok zaman oldu. Fenerbahçe ile ilgili son yazdıklarımı okudum ( sanırım benden başka yazan da yok ama :)) Ne kadarında haklı çıkmışım diye, hani haklı çıkmak adına değil de kişisel bir test olarak... Hiç fena değil tespitler gördüğüm kadarıyla :)






Bu yazı, Sarıkamış'da lapa lapa yağan karda, türk kahvesi içilerek ve keyifle yazılmıştır. Keyifle okunur inşallah...




Nasıl bir başlangıç yaptık ikinci yarıya ? Basitçe : Fenerbahçe gibi... Kendimizi yenmek zorunda hisstemediğimiz ve nasıl olsa yeneriz diye baktığımız bir maç. Beraberliği kurtardık, son 8 dakikada hemde... Rıdvan basitçe şöyle dedi : "Zico çoğu şeyi öğrendi ama artık rakibe karşı farklılaşmayı ve her maçta ciddiyeti de benimsetmeli" diye...



Gerçekten garip bir insan Zico. Hep söylediğim gibi, takımı iyi çalıştırmadığına inanmıyorum, kondisyon gayet iyi. Ancak garip takıntıları var. Tribün arkadaşımız Veli Tan Kirtiş güzel bir özet yapıyor : "Ben bu takımı sahaya çıkardığıma göre, bekleneni vermek durumundalar" diye düşünüyor...
Bir oyuncu kötü bile olsa güvendiğini göstermek adına mı nedir, müdahil olmuyor. Tribünde acı çekiyoruz adeta.

Ama büyük maçlarda müdehaleleri çok yerinde. Oyuncu değişikliklerini daha doğru zamanlamalarla yapıyor. Ve daha önce de belirttiğim gibi kulübe hep hazır gibi görünüyor. İnanılmaz ama gerçek... Zaten tersi olsa şu anda ortalık yıkılırdı her halde.

Antep - Alanya - Sivas... 3 maç 19 gol ve onun iki katı gol pozisyonu... Skor yazarlığı yapacak olursak hiç sorun yok... Ama vallahi bakıyoruz da Alanya maçında Yasin - Volkan Babacan ikilisinin yediği 3 gol hariç pek birşey yok.

Şimdi bir sürü yazar diyor ki: "Antep de, Sivas da top oynamadı Fener'e..." ben de diyorum ki oyanayamadılar ki... Fenerbahçe kazanmak zorundaydı ve kazandı... Takım gibi oynadı. Oyuncular o kadar çok ve hızlı yer değiştirdiler, kazanmayı o kadar istediler ki... Sonuçta özellikle defanstan çıkarken ve hücumda adam eksiltirken inanılmaz bir paslaşma trafiği çıktı.

Ki bu durum aslında bizim gerçek problemimizin bir ispatı. Oyuncular bu paslaşmaları Antep ve Sivas gibi çok koşan, basan ve Alex'in birebir markajla kilitlenmeye çalışıldığı takımlara karşı yaptılar.

Sorun Alex'in kilitlenmesi değil, çok koşan, topu isteyen ve iyi kullanan oyuncularla kurulan pas trafiği... Bitirici ayakların da gereğini yapması... Bu ortamda Alex'i tutmaya çalışmanın da anlamsızlaşması... Kriz geçirdiğimiz maçlar nasıl oluyor peki, bir hatırlayın... Herkes ayağına top bekler, hatalı pas oranı artar birisi çizgiden koşar yanında kimse bulamaz. Defansa en yakın adam 30 mt. mesafededir falan falan... Kazanmak isteyince tam bir Avrupa takımı. Topa saldıran, sertliğe karşı topu gezdirerek cevap veren ve presten kaçan, prese ceza kesen bir takım.

Takımdaki gençlere güzel bir hatırlatmayı belki de en kızdığımız oyuncu yaptı bu arada; Uğur Boral "şansları iyi kullanmalıyız, küsmemeliyiz, çalışmalıyız" dedi. İlhan Parlak, Colin Kazım, Yasin Çakmak ama en fazla Gürhan Gürhan Gürhan... Siz geleceği olan bir takımın gelecekteki futbolcuları olmak adına çalışmalısınız. Gürhan, böyle bir sakatlıkla yok olmazsın... En azından herkes kabul ediyor ki bu hoca çalışana ve kendini geliştirene formayı veriyor. Yetenek gördüğü oyuncudan vazgeçmiyor...





Herkes belki de şunun farkında olmalı: Şu an gol krallığında lider durumunda olan Semih yılların yedeği ve şu an onun yedeği olup oyuna girdiği son maçta 12 dk oyunda kalıp 8 dk.da 2 gol atan Kezman...





Skor yazarları şimdilik suskun, işler iyi gidiyor... Ama beni en çok güldüren bir rakibimiz Rize ve Ankara'da mahalle maçı havasında goller atıp puanlar alırken bunu olağanüstü başarı olarak gösteren yazarların daha düne kadar yere göğe sığdıramadıkları Bülent Uygun'a demediklerini bırakmamaları...

Ben diyorum ki, yapacak bir şeyi yoktu. Alex'i de tuttular ama o gün Fener kazanmaya oynadı... Devid geri döndü... Defans orta sahadaydı... Herkes işine baksın beyler. Bu gün Roberto Carlos'a kart gösterme şerefine erişen hakeme bile bir yorum yapmayacağım...




Ya Haluk Ulusoy'a ne demeli? Gider ayak 6 + 2'ye onay veren. Biz yıllardır bunu söylerken Türk futbolu batar nidalarıyla karşı çıkan klüp başkanları, gazeteciler, radyo muhabircikleri... Nerdesiniz? Fener istiyor diye doğru bile olsa hayır diyeceğiz diyen başkanlar şimdi has adamları ile kavgalı, aynı tribünde bile oturmuyorlar. Ayıp olmadı mı bize şimdi... Kime çıktı bu transfer peşkeşi?

Son söz... Haluk Ulusoy'un arkasında durup, küçük çıkarlarının peşinde koşan ve kupacıklarını koşa koşa hastanelere götürenler... Nerdesiniz ? Utanmanız yok mu ? Bu mu sizin duruşunuz...

Hakemlere ve federasyona güvendiğini ifade eden klüpler birliği başkanları, şimdi karşısınız diye en korktuğunuz şey neden hakem hataları oluyor, aleyhinize yapılabilecek. Bu söylediklerinizle bize karşı takınılan hasmane tutumu ve aleyhimize yapılan ( ve de tabi ki sizin lehinize olan ) davranışları da kabul ve tescil etmiş olmuyor musunuz ?

Ve siz değerli basın, bunları arşivlerinizden bulup, çıkartıp, sayfalarınızı süsleyemiyor musunuz ? Gazeteci olduğunuzu hatırlasanıza biraz....


Valla son söz; Sayın Mehmet Ayan, Fenerbahçe'nin zenginliği Kadıköy - Bostancı ya da Bostancı - Kadıköy hattından gelmez. Benim gibi Fenerbahçe'yi ilk canlı seyrettiğinde 11 yaşında olan insanlardan gelir. Lütfen hakkında konuştuğunuz klübün tarihini okuyun. Bu zenginlik tek başına bahsettiğiniz hattan geliyor olsaydı, klüp hacizlerle karşılamazdı. Bu stad yaptırılamazdı, üstelik devletten tek kuruş almadan. Bu zenginlik bizim gibi kalbini önce Fener'e verenlerden geliyor. Ünvanına, konumuna bakmaksızın maçta takım elbisesinin içine forma giyebilenlerden geliyor. Vakti zamanının kuyruklarda battaniye altında beklemelerinden, simit parasından kesip - bilet parası yapanlardan geliyor.
Zenginlik semtten geliyor olsaydı, kaç yüzyıllık olduğunu sizin habire söyleyip durduğunuz bir okul ve caddenin takımının şimdi nerde duruyor olması gerekiyordu.


İnsanlara terbiye dersleri vereceğinize okuyun!!!

Her zaman FENERLE kalın... Kara deryalarda da olsa...

Hiç yorum yok: