28 Ağustos 2007 Salı

Topçu ve Futbolcu

Bu seneki Fenerbahçe'de dikkatinizi çeken bir şey var mı ? Geçen seneden farklı olarak, ya da hakemlerin davranışlarında. Bizim iki stopere de ilk hareketlerinde sarı kart verirken aynı nitelikte rakip hareketlere uyarı veren hatta faul yok diyen. Ya da federasyonda, hani bizim macı 33 derece sıcakta oynatan... Ama hala Trabzonspor maçının kime tescillendiğini açıklayamayan.
Yerinde ve iyi transferlere rağmen hatta gitti diye kurtulduk diye sevindiğimiz oyunculara rağmen takımın oyununda değişen bir şey var mı ? Yeni sözleşmelerde artan fiyatlara, kazanılan tecrübelere ya da her biri ayrı ayrı dünya devi olabilecek yıldızlara rağmen.

Ben iyi bir profosyonel değilim maalesef, hiç bir zaman da olamadım. Doğru düzgün bir sözleşme imzalamadığım gibi imzaladığım zaman da geri dönüp kimseyi dava etmedim. Hayatımda karşılık beklemeden sevdiğim tek şey konusunda da şiddetle amatörüm. O da Fenerbahçe.
Fenerbahçe'de oynayan hiç bir futbolcunun ya da teknik heyet üyesinin de forma aşkı nedeniyle orada duramayacak kadar profesyonel olduğunun bilincinde olacak kadar mantıklı, evimden ligtv'yi söktürereck ve 90 dk.yı iki yıldır seyretmeyecek kadar fanatik, geçen sene Şampiyonluğun en büyük adayı iken ve takım tel tel dökülürken "bu vakitte gaza gelmeyelim, td değiştirirsek her şey biter" diyecek kadar da objektif.

3 maçımızı seyrettim şu ana kadar, gerçi birinde takım tamamen farklıydı ama TD aynıydı maalesef. Ve yine maalesef hiç bir değişiklik yoktu Zico'da. Spor programlarındaki eleştiriler bile geçen senenin aynıydı. Ve son yazımda da dediğim gibi futbolcuların büyük çoğunluğu için üzülüyordum. Üzülüyordum çünkü çoğu kalitesine rağmen Zico ile sahaya çıkmak zorundaydı. Üzülüyordum çünkü koca bir ilk yarı sakatlık olması ihtimaline karşı bir kişi bile ısıtmayan, rakip 3 oyuncu değiştirip orta sahayı kontrol altına aldığında yedeklerine bakamayan, bir önceki haftanın en iyi oyuncularından birini Devid'i kazanmak için tribüne gönderen bir hocaları vardı.

Kendinizi bir şirkette çalışıyor olarak düşünün. Saygı duyamadığınız, strateji ve taktikten habersiz, sadece geçmiş güzel günleriyle size bir vizyon katmadan sizi yöneten bir genel müdürle ne kadar bir arada kalabilirsiniz.

Futbolun kısa ve basit gerçeklerinden bir kaçı :

Futbol oynamakla, top oynamak arasında bir fark vardır. Bu fark sonuç ve kalitedir. Topu oynayan göze genelde güzel gelir ama başarıya futbol oynayan ulaşır.
Lineeker'ın dediği gibi "futbol her zaman Almanlar'ın kazandığı bir oyundur". Çünkü genelde futbol oynarlar.

İyi futbol kaliteli futbolcularla oynanır. Futbolda kalite sadece yetenek değil, zekadır.
Kullanılmayan zeka ve kalite en basit şekliyle israfdır.

Günümüzün oldukça fazla para alan ve her zaman profesyonelliklerinin altını çizen oyuncularının her zaman ellerinden gelenin en iyisini yapma mecburiyetleri vardır.

Futbolcuların her zaman kötü pas atma ve yanlış yapma hakları vardır, ancak oynuyormuş gibi yapma hakları yoktur.

Son maçta bir sürü yorumcu farklı şeyler söyledi özellikle Tümer ve Devid hakkında. çok çalıştılar ve iyiydiler diyenler çoğunluktaydı sanki ve tonlarca hata yaptılar. Kimse yuhlamadı.
Kezman her halde artık yeter noktasındaydı, golun asistini yaptı ama yine de yuhlandı. Hiç bir şey hemen hemen yapmayan Alex ( ki bakınız Lincoln, ne tekmeler yedi ama... ) tepki almadı. Tepkiyi temelde Deniz aldı.

Tepki verilmeli miydi ? Endüstriyel futbol sohbetine girmeyeceğim, paramı veriyorum ama kimse beni zorlamıyor, para veriyorum, küfür de ederim gibi bir yaklaşımım yok, olanları da tasvip etmiyorum. Ama şunun kendimce farkında olarak tepki veriyorum.
Fenerbahçe yetiştirme yurdu ya da oyuncu kazanma yeri değildir. Bunu PA-RA-TOR yapsın. Kezman'a tepki verilmesinin sebebi artık kendini ispatladığı kesin bir adamın gölgelerde gezmesidir. Bir de hala kapasitesi olduğu düşünülen adamların saha da gezmesi var ama üstelik sürekli gölgelerde...

K,mse kusura bakmasın, Can Arat, Deniz Barış bu formanın adamı değildir. Ya da her maçın adamı değildirler. Yakında sağ bekte oynamaya devam ederse aynı şeyleri Önder'e ve her maçta oynatılmakta ısrar edilirse Devid'e de söyleyeceğiz.

Bu işlerin tek sorumlusu, oyuncularını doğru bir şablonla ve rakibe göre sahaya sürmesi gereken, kağıt üstündeki plan tutmazsa da aksiyon alması gereken TD.dir. Ki bu TD G.Antep maçında 40.dakikadan sonra yorulan ve her topu geri sektiren Semih'i oyunda tutup sakatlanmasına sebep olan ve takımı yorgunluktan öldüren Zico'dur.

Ki bu Zico, "aslında takımı hızlı oynatacak ama elindeki kadro uygun değil" yorumları da yapılan TD.dir. Sözün özü herşey TD.dir Negatif elektirik, pozitif elektirik hikayedir. Elektrik tek kutuplu olunca enerji kalmaz, enerji bu işin mantıkla birlikteliğindedir.

Fenerbahçe'de topçu olmak da zor birşey değildir. Oynamak kolaydır. Sanırım Tuncay bu sıralar bunu daha iyi anlamaktadır. Zor olan şey futbolcu olmaktır. Kızılan şeyde uzun pas atmaya çalışırken hata yapmak değil, 2 metreye pas atamamak, 2 adım önünden geçen topa hamle yapamamak, ya kaptırırsam korkusuyla dikine pas atmak dururken kafayı bile kaldırmayıp geri dönmektir.

Gazete yazıları ve yorumcular mı ? Benim gibi düşünen de var, karşı olan da. Ama R.Carlos'a defansı zayıf da demişlerdi. Onlar da gazeteciydi.

Son söz; Fenerbahçe'de her futbolcu saygı görür, her topçu da ama topçular bir süre sonra hakkını bulur, futbolcuyken topçu olanlarda.

Forza Fenerbahçe... Kalın sağlıcakla

26 Ağustos 2007 Pazar

Kezman, Deniz Baris ve Seyirci Desteği

Dün yine Şükrü Saraçoğlu'nda mutad yerlerimizi aldık, ama sıcaktanmıdır nedir, herkeste baya bir tatil havası hakimdi. Saçma sapan bir kural gereği, yürümenin bile zor olduğu havada adamlara top oynatmanın hangi mantığa oturduğunu iyice düşünmek gerekir, ama bu federasyonda mantık ile sarmısaklı mantı aynı kefeye konduğundan fazla zorlamayayım dedim.

Şahsen beklentilerimin çok dışında bir oyun oynanmadı. Carlos'un enfes golünden başka en kayda değer konu Kezman'ın gol kısırlığına çare bulma çabaları ve beraberindeki seyirci tepkisiydi. Kezman herzamanki gibi her derde deva yanlız santrafor mevkiisinde olayı kendince tırmalamaya çalıştı, bazı çok önemli fırsatları harbiden kötü kaçırdı, bazı topları hırsının getirdiği ruh haliyle de karışık bir dumanlı kafada ezdi ve sonuçta hayal kırıklığı ile sahayı terk etti. Ha, bir de Volkan'ın evlere şenlik kurtarış becerisi de unutulmazlar arasındaydı.

Fenerbahçe'nin oyun eleştrisine geçmeden, son zamanlarda kafayı taktığım seyirci konusuna yine özel bir yer açma gereğini hissediyorum. Bugün akşamüzeri tv'de Manchester United - Tottenham maçını izledim. ManU sol beki maç 0-0 iken kendi sahasından gayet rahat ve hiçbir baskı olmadan top çıkarırken topu öyle bir attı ki, top gitti Tottenham'ın sol açık oyuncusuna adeta altın tepside bir gol pası gibi oldu. İşin ilginç yanı kimse de gidip o pası atan sol beke ne küfür etti, ne de tepki verdi. Aslında maç içinde ManU öyle toplar ezip, öyle pas hataları da yaptı ki, normalde bu paslar bizim stadda olsa herhalde klasik koromuz inletirdi ortalığı. Kezman'a yapılan protestolu ıslıklar da yine aynı konuyu kafamıza çarptı. Maçın en kritik anlarında adamın tüm hırsıyla bir şeyler yapmaya çalıştığı anlarda, kendi seyircisinin destek vermesi gereken anlarda bir grubun ciddi yuhalaması inletti ortalığı. Evet, gerçi öteki kesim hemen ona destek verdi, ama adam bir kere yarayı almıştı ve o da elini kulağına götürerek ilginç bir tepki verdi.

Kabul, Kezman o mevkii'nin adamı değil. Kabul, Kezman, hakikaten söhretine hiç yakışmayan goller kaçırıyor, ve topu bazen çok basitçe eziyor veya pas vermesi gereken yerde hırsının etkisiyle saçma vuruşlar yapıyor. Ama, bu yine de adamı bitirecek tarzda yuhalanmasını hiç ama hiç gerektirmiyor. Nitekim, Carlos'un golündeki adrese teslim ortayı da Kezman yapmıştı. Burada önemli olan, bizim tepki şeklimiz. Seyircinin önemli bir kesimi aslında spor veya futbol sevgisiyle değil, iddianın sevgisiyle maça geliyor. Bu mantık seyirciye her ayağına topu aldığında otomatik olarak en mükemmeli yapan adamın beklentisini oluşturuyor. Yani, Fenerli oyuncu pas hatası yapamaz, gol kaçıramaz, çalımda top kaptıramaz gibi olağan dışı bir beklenti ve beklentinin sonucundaki doğal sinir halini yaratıyor. Kimsenin anlamadığı ise, o sinir haliyle edilen galiz küfürlerin ve protestoların oyuncular üzerindeki yıkım etkisi.

Bir kaç sene önce GS'lı bir arkadaşım gelip bizim bir maçımızı izlemişti. Sonrasında beni aradı ve aynen şunu söyledi "hocam, sizin aslında rakibe ihtiyacınız yok, siz kendi kendinizi daha en baştan yeteri kadar hırpalıyorsunuz....ben kendi oyuncularına bu kadar 0 toleransla bakan bir seyirci görmedim".....

Yazıktır ama durum budur.....Kafaya takılan bazı oyuncular, ki Kezman da bu kadroya ilave edildi, daha maçın başında öylesine negatif bir elektriğe gömülüyorlar ki sonucunda zaten ortaya matah bir şey çıkması zor. Aslında bu konuyu enine boyuna incelesek herhalde doktora tezi kadar derin bir mevzuu çıkar ortaya. Benim buna bir diğer ilavem de, futbolun son 10 yıldır içinde bulunduğu durumun yarattığı tablodur. Fizik gücünün inanılmaz artışının teknik beceriyi boğması. Sonucunda kazmaların teknik klasları boğması durumu. Sanırım bunu ayrı bir yazı halinde derinleştirmek daha doğru olacaktır.

Yazının sonunda bugün Radikal gazetesinin spor sayfasında Eray Özer'in Deniz Barış'ı sevmek isimli yazısından bir alıntı yapmak isterim. Şöyle demiş Erya Özer:


"....Ve özel bir paragraf Deniz Barış'a... Aslında bütün bir yazıyı ona ithaf etmek gerekiyordu. Daha önce Deniz'in neden önemli olduğunu yazmıştım, Ahmet Çiğdem de iki hafta önceki yazısında İstanbul BB maçında yuhalanmasına tepki göstermişti. Dün sahanın en çok emek harcayanı, en çok koşanıydı Deniz. Aslında futbol adına bir turnusol kâğıdı o. Onu sevmek Türk futbolunu, daha doğrusu futbolu bütün taraftarlık hırslarından arınarak sevmek demek. Hata yaptığında ıslıklanacağını, en az tahammülün kendisine gösterileceğini bilerek oynuyor. Boynunda hep bir ilmekle bu kadar başarılı bir oyuncunun önünde saygıyla eğilmek gerekiyor. İyi ki varsın Deniz!"

19 Ağustos 2007 Pazar

Fenerbahçe'de futbol oynamak

Sezon başladı, ama ben bu yazı için bu geceye kadar bekledim. Geçen haftaki İBB maçı, sonrasındaki Anderlecht ve bu geceki Gaziantep maçının toplamından bir sonuç çıkarmak sanki tek maça dayalı yazmaktan daha mantıklı geldi.

Ben takımı şu anda çok derin eleştirmenin erken olduğuna inanıyorum. Gerçi teknik yönetim ve bazı oyuncular yeni olmasa da, sezonun daha çok başındayız.

Benim esas ilgimi çeken ve artık (takımı son 2 senedir çok sert eleştiren) beni bile rahatsız eden bizim taraftarlık anlayışımızdır. Geçen hafta bunu çok net gözlemledim. Herkes herşeyin 1. dakikadan itibaren otomatik işleyen bir makine düzeni bekliyor. Şükrü Saraçoğlu stadında öyle bir hava var ki, sanki hiç kimse hiç hata yapmayacak, herkesin her topa girişi mükemmel olacak ve tik tak paslarla 8-10 tane gol atacağız. Bunun dışındaki hiç bir duruma kimsenin tahammülü yok. Bu tahammülsüzlük artık öyle bir raddeye ulaştı ki, eğer takım ilk golü atmada biraz zorlanırsa, söylenmeler yerini direk isme adres sinkaflı ve oturaklı cinsinden küfüre bırakıyor.

Benim bilinçli futbol hatıralarım 1970'lerin başlarına kadar uzanır, ve ne yalan söyleyeyim, ben neredeyse hiç denecek kadar az kere hatırlarım Fenerbahçe'nin kendi sahasında böyle kusursuz nitelikteki yakışıklı oyununa. Taaa Ziya'ların, Osman'ların Cemil'lerin döneminde, Selçuk'ların, Rıdvan'ların günlerinde de durum çok çok farklı değildi. Son dönemde, özellikle Daum'un ikinci senesinde şahsen ben de çok kızardım takımın 3 pas üst üste yapamamasına. Gerçi derbilerde olay farklı olduğu için o maçları özel kategoride ele almak gerekir ve bu söylediklerimin dışındadır.

Yani, olayın özünde neden bu takım şöyle iştahlı bir oyun oynamaz? En ölü döneminde bile GS'ın karşı takımı bunaltan iştahı neden bizde oluşamaz diye düşünmeden edemiyorum. Eyvallah, Zico'nun temel hataları ve yönetimin bazı eksiklikleri var, kabulumdur. Ama, ne de olsa eldekiler de yabana atılan türden oyuncular değil. O zaman akla stadın atmosferinin takım üzerinde oluşturduğu etki geliyor. Son yıllarda Tuncay dışında yırtıcı iştahla top oynama azmi olan kaç oyuncumuz vardı? Bence yoktu. Neden? Bence neden, daha ilk saniyeden gelmişine geçmişine küfürle bağıran onbinlerin olduğu ortamda oyunu bizim arzuladığımız iştahla oynama haleti ruhiyesine getirebilen oyuncu sayısı sınırlıydı. Benim inancıma göre, eski kaptan Ümit Özat da bu kapsamdaki oyuncuydu. Bir keresinde karşılaştığımız bir lokantada masamıza gelerek sohbet ederken bize bundan yakınmıştı. Hatta, söylediğine göre, Ümit'in lise tarafına hücum ettiğimiz zaman şimdiki kapalıda yer alan bir fanatik her atağa kalktıklarında tribünün en öndeki boş zeminde Ümit topu sürerken onunla beraber koşarak laf atarmış. "hadi lan hadi ortala, pas at," gibisinden ve daha bir sürü galiz küfürle beraber adamı bezdirmiş.

Bence biz taraftarlık anlayışımızda çok yanlış bir tavır içindeyiz. Yukarıda yazdığım gibi, her anı kurgulanmış kusursuz bir makina düzeninde oynayan bir takım beklentisiyle oluşan stress oyuncuları ne yazık ki daha da ürkek ve korkak hale sokuyor, ve o haldeki oyuncu "şu top ayağımdan hayırlısıyla gitse de kurtulsam" şeklindeki bir düşünceyle donanıyor. Ümit Özat'ın adeta oyuna ve takıma küsmüş hallerini lütfen hatırlayın. Ben herhalde takımdaki yabancıların bir takım durumlarına kafayı takıp küsüyor diye düşünürdüm, ama sanırım bir de işin bu yanı var. Ha, bir de, hepimizin aklının bir yerinde GS'ın UEFA kupasının oluşturduğu bir beklenti çıtası var. Herkes bir an önce bizim Şampiyonlar Liginde bir şeyler yapıp bu çıtayı bizim de yükseltmesini bekliyor ve her ters durum akıllarda bu duyguları dürtüp, ortaya sert tepkiler çıkarıyor. Bu akşam takımın tamamen yedeklerden oluşması herkesi bir ölçüde daha anlayışlı olmaya itti, ve erken gelen gollerle coşan kitleler uzun zamandır hayal ettiğimiz iştahlı futbolu yarattı. Gerçi ikinci yarıda düşen tempo ve yorulan oyuncular bu iştahı biraz törpüledi, ama yine de bugün uzun zamandır özlediğim taraftarlık ruhu sahada vardı.

Şurası kesin ki bizim taraftarlık anlayışımız İngilizlerden veya Almanlardan farklı. Biz işin aslında iddiasıyla spor tarafından daha çok ilgileniyoruz. Maçı bu gözle görmede zorlanıyoruz. Biz kendi yarattığımız stresin etkisiyle batsın bu dünya sendromuna çok rahat girerek, destek olmamız gereken yerde köstek oluyoruz. Takımın destek beklediği noktada, "sen önce golünü at, sonra destekleriz" hali aslında önce oyuncularımızı ve sonra da bizi vuruyor.

Herşeye rağmen, ben bu sene bu takımdan umutluyum. Zico'nun önemli hatalarına ve eksikliklerine, yönetimin beceriksizliklerine rağmen, durumu olumlu pencereden, umutlu olarak görüyorum. Daha işin çok başındayken, önce ve hep destek olmalıyız diyorum.

sezonun hepimize güzel anlar yaşatması arzusuyla, daha pozitif elektriğin oluşacağı tribünleri umut ediyorum. Bundan da umutluyum..........

11 Ağustos 2007 Cumartesi

Hayal kırıklığı mı ? Zico'mu ?


Ligler başladı ve üstelik ilk maç bizim maçımızdı. Olimpiyat eziyeti vardı ama olsundu. 21:30 gibi abuk bir saatti ama olsundu, rakip zayıfmıştı. Sonra ne oldu ? Seyirci 80'de stadı terketti, bizim sağbek yapmaya çalışıp muvaffak olamadığımız Kerim'in de attığı bir golle 2 - 0 yenildik. Artık miş-muşlar bitti yani, gene gerçek dünyaya döndük...

Maçtan önce bir transferleri konuşalım:


  • Rüştü gitti, sakatlıkları devam ediyor. Beşiktaş'a hayırlı olsun.

  • Mehmet gitti, gölge boksunu ve büyük takım topçusuna yakışmayan kaçamak oyununu orda da sergiliyor. ( Bakmayın ortaya, o kadarını arada bir bizde de yapıyordu ) Beşiktaş'a hayırlı olsun.

  • Kerim gitti, üzüldüm. Kafası çalışan ve tekniği iyi bir oyuncuydu. En azından kiralık.

  • Olcan gitti üzülmedim. Zorlasaydı formayı alırdı.










Gelenler ne alemde;
  1. Colin iyi kumaş ama oynaması için hızlı bir takım lazım,

  2. Rize'den gelen Yasin ümitlerde iyiydi ve Can'dan çok daha iyi bir kumaş.

  3. Ali Bilgin çok çok iyi bir kumaş ama sol kanat oyuncusu değil.

  4. Gökhan Gönül tekniği ve oyunu okuması yüksek bir oyuncu.

  5. İlhan Parlak tekniği ve zekası, vuruşları iyi ama gücü düşük bir oyuncu.

  6. Carlos'a lafım yok

  7. Vederson'u her halde yerli statüsünde diye aldık.

Başka da söylenecek bir şey yok. Gelenlerden ziyade gitmeyenleri konuşalım. Buna da dün akşamdan ve BJK maçından gölgelerle yorum ekleyelim.

Fener'de hala değişmeyen şey yürüyerek ve 32.683 yan pasla atağa çıkmak. Bunun bence iki temel sebebi var. Birisi Zico diğeri oyuncu kalite - kapasite ve güveni.



Zico oyunu okumayı bilmeyen değil, çalışmayan bir hoca. Takımını, oyunu kabul ettirecek Brezilya olarak düşünüyor. Hele bir de disiplinsizliği eklenince denecek birşey de kalmıyor. Maç önünde oynanıyor o takımdan memnun bir görüntüde. Disiplinsizliğe bazı gazeteler "samimiyet" yorumu getirmiyorlar mı, kahrımdan ölüyorum. Bunlar hiç M.United, Juve, Chealse ne yapıyor bakmıyorlar mı ?
Zico oyunu okumadığı gibi taktiksel bir kurgusu da yok maalesef. Kimileri buna oyun planı diyor. Ne farkeder ? Olmadıktan sonra!!! Ruh yok demiş, sonra Aziz Yıldırım'a kızıyoruz takıma ruh vermek ona kalıp, Samandra'ya gidiyor diye :)

Oyunculara gelince, onlar da hocalarını böyle görünce ne korku, ne saygı ne de düşünce kalmıyor. Oyunu rakip sahaya yıkabilmek için önce orada olmanız, sonra gezgin olmanız ve bunu sürekli yapmanız, son olarak da ufak bir detay; topu oraya atmanız gerekiyor. Biz de top atabilen kaç kişi var. Atabilenler de herkes gol olur korkusundan yerini koruma çabasında olduğu için yer değiştirmeyince atacak adam bulamıyor.

Son yorum :

  • Uğur Boral'dan büyük takım futbolcusu olmaz. O duracakdıysa Mehmet'de kalsaydı. Hem hücüma katkısı tek kişilik - bir sonraki hareketi düşünemeyen - defansda topa girmeyeyi bilmeyen adam hem de utanması yok.

  • Can ancak kapanan takımların defans oyuncusu olabilir. Oyunu okuyamayan defans oyuncusu büyük takımda oynayamaz, sürekli yer kaybeder. Onun için sabit kalacağı ve habire top karşılayacağı takımlarda oynamalı. ( Servet gibi )

  • Serdar, bu defansdan korkusuna gelişemediği gibi sürekli geri gidiyor. İBŞ'den yediği iki golü de konsantrasyonu olan ve kendine güvenen bir kaleci yemezdi.
  • Edu alan doldurmaktan bir hal oluyor ve sürekli diken üstünde durmaktan psikolojik olarak yoruluyor. Bence suçu yok.

  • Önder sağ bek değil, onu sağ beke mahkum eden utansın. Can'ın yerine oynasa herkesin yararına.

  • Tümer askere gitmeye hazırlanıyor. Ciddiye alınmadığında ciddiye alamıyor.

  • Devid ancak iyi bir yedek olur o da Alex'in yerine. Sağda veya santrforda değil.

  • Deniz'e söyleyecek hiç bir şeyim yok. İkinci hamlesi olmayan bir futbolcu olamaz.

  • Aurelio koşmayacaksa değil Fener'de Malazgirt sporda dahi oynayamaz.

  • Kezman 3 ay içinde Apiah'ın geldiği noktaya gelecek. Hiç bir büyük futbolcu Zico gibi bir hoca ile çalışmak istemez. İddia ediyorum Tuncay'ın gitme sebebi de budur.

Uzun oldu ama vallahi son : Capello gitti, Zico duruyor. Carlos da düşünüyordur.

Yine de sevgiyle kalın...

6 Ağustos 2007 Pazartesi

SEZON BAŞLIYOR .....

AYRILIK BİTİYOR 2007-2008 SEZONU BAŞLIYOR. 100 NCÜ YILIMIZDA HAK EDEREK ESKİ ADIYLA CUMHURBAŞKNLIĞI KUPASI YENİ ADI VE UYGULAMASIYLA SÜPER KUPAYI DA MÜZEMİZE GÖTÜRDÜK . 10.08.2007 CUMA GÜNÜ SAAT 21:45 DE ATATÜRKK OLİMPİYAT STADINDA İSTANBUL B.Ş.B. YE KARŞI OYNAYACAĞIMIZ MAÇ İLE SEZONU AÇIYORUZ. FENERBAHÇEMİZE SONSUZ BAŞARILAR . İÇERDE DIŞARDA AVRUPA DA HEP DESTEK TAM DESTEK ......