23 Aralık 2008 Salı

Beter Olun

Bu gün çok mutlu ve çok üzgünüm... Mutluyum, belki biraz anladılar, üzgünüm... Hiç bir değişiklik yoookkkkk....

İGS ve jimnastikçiler arasında bir derbi oynandı... Çok keyifliymiş... Ben sonradan özetleri seyrettim. Ne pozisyonlar gördüm ne...:)))

Yeyin birbirinizi diyeceğim ama, yemezler... Hakem kim ? Cüneyt Çakır... Yani ? Ya hani şu, 2-1 lik kupa yarıfinal maçı... Bizi doğrayan ve FİFA hakemliği bulunan yani yabancı dili bulunan ARTİST arkadaşımız mı ? Süper süper süper gooddddd... :)))

İlk penaltının bin bin bin beterini Alex yaşadığında bir sürü anlı şanlı yorumcumuz Alex ayağını çekecek, kurnazlık yapıyor dedi. Alex sarıkart gördü. Gösteren kim ? Anlı şanlı türk hakemleri... Golde Rüştü'nün eli topun üzerinde ama Servet buluyor, vuruyor... Gollllllll... Kural ne diyor? Kalecinin parmağı deyse top kontrolünde. Karar ne ? Goollllll... :))))) Beter olunnnnnnnnnnnnn...

Delgado dillere destan bir sarı kart görüyor. İkincisi yani hani... Gökhan Gönül görürken gülenler, Çakır'a hak verenler... Beter olunnnnnnnnn... Fifa hakemini yesinler, ingilizcesini sevsinler. :)))))))))))))

Son penaltı, Selçuk yapsaydı kırmızı görürdü kırmızı... Burda futbolcu direncek hocammmmm... Guzia'nın forması kopmadan penaltı veren namerd, bu penaltının ağa babası....:)))) Beter olunnnnnnnn....

Hadi jimnastikçiler, hepinizi temiz futbol pankartına bekliyoruzzzzzzz :))))))) Beter olun inşallaaaaaaahhhhh :)))))))
Sayın Trabzon başkanı, siz de jimnastikçilere sahip çıkın lütfennnnn....!!!!!!!! Ortak pankartla çıkın, başkası siz yakışmazzzz :))))))

Biz mi ? Biz ne yapacağız... Baros dururken, Guiza'yı alanlar düşünsün, Guiza da inşallah beni utandırsın... Asisti olmayan orta saha Emre de beni utandırsın inşallah...:)))

Allah iyi bir klübe nasip eylesin, başka birşey yok...

Ankaralı dostlara ve tüm güzel insanlara sevgi selam... 

Fenerle kalın, hoşça kalın...


20 Aralık 2008 Cumartesi

Vayyy beeee....

Şaka gibi diyeceğim ama değil. Tüm senaryo tekrar uygulamaya girdi. Aynen dediğim ve korktuğum gibi.

Ney bu senaryo. Fenerbahçe kötü oynuyor ve sıralamadaki yeri kötü. Güzel ! Şampiyonlar ligi fiyasko... Güzel ! Hakemler canına okuyor... Güzel ! Oynasın, kazansın canım.

Sen Zico'yu gönder, Aurelio'yu elinde tutama, üstelik git yanlış transferler yap. Sonra hakem hataları diye bağır ( ki bağıran yok aslında )... Olacak şey değil!!! Ne oynadın ki kazanmak için hakem hatası diyorsun.
Altı üstü gene penaltıların verilmiyor, hatta oyuncularına sarı kart gösteriliyor. Senin sahanda ya da deplasmanda tüm takdir hakları neredeyse aleyhine kullanılıyor, vakit geçirmekten kart gören kaleci senin kalecin. Ne kızıyorsun ? Beter olma bu kadar !

Bu koro nerde ?Basında... Yazılı ve görsel... Ve radyolar... Hakem tartışmayalım teranesi...

En fazla kim katılıyor buna ? Biz Fenerbahçe taraftarları. Arkadaşlar, yerden göğe bu takımı, oyuncularını ve hocasını, yöneticilerini eleştirme hakkımız var. Yerden yere vurma hakkımız var. Ama hep söylediğim ve söyleyeceğim gibi : bu hiç bir zaman hakeme ya da medyaya emek hırsızlığı yapma hakkı vermez. Kötü oynamakla, kuralların eşit ve adil uygulanmasının alakası yoktur ! Selçuk arkadan tuttu ve kart gördü diye Selçuk'a kızıyorsak, benzeri durumlarda kartı vermeyen üstelik aynı hakemleri de suçlamak ve eleştirmek lazım. Ya da sert girdi diye benim oyuncum sarı kart görüyorken, beteri giren niye kırmızı görmüyor diye sormak da lazım.

Niye bunları tekrar yazıyorum ? Tüm kötü oyunumuza, kızdığımız herşeye rağmen bu kadro lider. ( maç fazlasıyla olsa da :)) Ve bir anda her yerde hakem konuşulmaya başlandı. Hem de nasıl bir konuşmaktır.

Anelka'nın elle atmadığı, ( faul tartışılmaz ) bu ispatlanmış bir pozisyon ısıtılarak! Bu şekilde puanları götürenler nerde ? Trabzonspor başkanı, olacakları göremedin mi ? Diğer bir takımın elle attığı goller, verilmeyen kartlar... Göremedin mi ?????

Şimdi oklar gene bir takıma dönecek. Yakında ligin en pahalı takımı yine gariban edebiyatı da yapmaya başlar. Ve yanına tüpçüyü de alıp pankart bile açarlar ( sahi ne verilmişti o pankarta ceza ? )

Lütfen herkes akıllı olsun. Biz en son ne zaman aldığımızı hatırlayamadığımız Türkiye kupasından kaç kere bundan daha iğrenç şekilde elenmedik mi ? Şampiyonluklarımız elimizden alınmadı mı ?

Koro halinde söyleyelim. Biz Fenerbahçeliyiz. Bu takımı ve herşeyini eleştirebiliriz. İşlerini yapmadı diye. Ama lütfen HERKES KENDİ İŞİNİ yapsın!!!

Sevgiyle kalın,

Fenerle Kalın

6 Aralık 2008 Cumartesi

Ilk Yazi

Sevgili Hakan Alp tarafindan blog'a yeterli ilgiyi gostermemekle cok suclandim, kismet buguneymis.

TFF hakemlerimizin kalitesi konusunda yapilan elestirileri ve yazilari cok okumam. Acikcasi biraz da gereksiz bulurum. Hatta "Biz Fenerbahce'yiz hakemi de yenmeliyiz" diye dusunurum. Ama Denizli macindan sonra kendimi tutamadim ve bu saatte sizlerle belki de dikkatlerimizden kacan bir iki konuyu paylasayim istedim. Yarinki gazeteleri okumadan yaziyorum, belki yarin bazi gazetelerde yazar bu konulari.

50 cm iceriden gol pozisyonunu yazmayacagim. Ama bir soru soracagim, gercekten soracagim, bileniniz varsa cevap versin : Yan hakem gormedi, cok uzaktaydi - suc Deivid'in o kadar uzaktan vurulur mu hakem cizgide olamadigi icin goremedi -, orta hakem gormedi, 4.Hakem gormedi. Bunlardan biri uyarsa gol sayilmaz miydi ?

Guiza'nin ofsayt gerekcesiyle atilmayan nizami golu icin de sunu soyleyecegim : Ofsayt calinmasaydi Guiza onu atabilecek miydi ?

Hakemin gosteremedigi sari kartlara ne diyeceksiniz ? Denizli cok sert oynadi ve hakem buna goz yumdu. Acan bunda Erman Toroglu'nun son haftalarda cok kolay sari gosteriliyor yorumu etkli olmus mudur ?

Peki 4.Hakem skandalina ne diyeceksiniz : Bu mac, deivid de souza´nin buyuk bir futbol skandalinin onune gectigi mac olmustur.Ikinci yarinin ortalarina dogru emre ile birlikte oyuna girmek icin saha kenarina geldiler. 4.Hakem, 6 numarali Gokcek Vederson icin tabelayi havaya kaldirdi ve Vederson disari cikarken sahaya girmesi icin Deivid´in soyle bir omzuna dokundu. Deivid ise kendisinin degil emrenin oyuna girecegini isaret etti. Deivid bir anlik karambolde oyuna girmis olsa fenerbahce sahada 7 yabanciyla yer almis olacak ve 6 yabanci oyuncu kuralini ihlal etmis olacakti. Ondan sonra ayikla princin tasini.

Simdilik bu kadar yeter, ileri de daha uzun ve felsefi yazmak dilegiyle . . .

Iyi uykular . . .

2 Aralık 2008 Salı

Nasıl İştir Bu

Dostlara merhaba,

Ankaralı dostlardan özür dileyerek başlayalım satırlara. Can dostlarımız... Ankaralı kombinelilerdi, Ankaralı Fenerliler şimdi de Ankaralı dostlarımız oldular. Allah eksik etmesin, her maçta bizimle olsunlar...
Niye özür diledim? Yazı gecikti diye. Ama lütfen kızmasınlar bana. Maçtan sonra özellikle hakemle ilgili basın ne konuşacak diye bekledim... Gördüm, dinledim ve güldüm... Bir de GS maçını bekledim... Hayretler içerisindeyim! Acı içerisindeyim! Melih Gümüşbıçak gibi oldum hatta!!! Ne alaka diyeceksiniz değil mi ? Okuyanlar bilir ama gene de anlatacağım tekrar...

Bizim maç ilginçti gerçekten de... Neden ilginçti? Bir kere nihayet duran topları FB gibi kullanmaya başladık... Öyle olmuyorsa, böyle olsun. Guiza'ya rağmen hatta :)

BJK kurgusunu görüp, Holosko'yu göremeyince rahatladık gerçekten... Sağolasın Denizli. Ama hala bizim takımdaki kurguyu göremedik.
Ortada kim nerde oynuyordu ? Çözemedik. En temel çözemediğim şey, bunlara hocamı böyle oynayın diyor, bizimkiler mi böyle oynuyor ?
Alex bu kadar geride, Devid aşırı gezgin, Kazım çizgide hapis.

Ama sonuç, bir güzel ön direk golü, iki rezil defans golü ve 2-1... Biz yendik... Ve fakat, garip bir orta hakem ve allah razı olsun iyi iki yan hakem vardı. Gerçi bir penaltıyı yedi biri ama olsun.
Neden garip bir hakem ? Basit. İlk beş dakika öyle BJK faulleri oldu ve basitçe geçti ki peşinden bazı basın ulemalarının ucuz bulduğu sarı kartlar geldi.
Hatta biri, tekme - tokat yok. Mücadele bile dedi. Selçuk, Lugano tekme atıp mı görüyor bu kartları yoksa kurallar değişti haberimiz mi yok? Arkadan müdehale artık sarıkart değil mi?Hele topa değilse?

Yetmedi, Cisse atılmasa BJK bizi perişan ederdiye geldi. Çakma Kezman'ın 1 metreden topuğu ile vurduğu topu herkes pas geçti.
Yetmedi, hakemin bizim 3 atağımızı avantaja bakmayıp faulle durdurması pas geçildi. Ve Lig TV her zamanki gibi bu görüntülerin çoğunu pas geçti.
Yetmedi, küfür vardı diye konuşuldu. Küfür... İlginç...
Yetmedi, gene hakem konuşuldu özetle. Hakem bizi ince ince doğradı dediler. Nerde olduğunu gösteremeden.

Sonra pazar günü bir maç daha oynandı. Hakem hatası hatta komedisi neydi herkes gördü. Melih Gümüşbıçak hani Anelka'nın eli ile faul yaptığı pozisyondan sonra konuşacak birşey bulamıyorum artık diye kara cuma suratı ile kameraların önünde başını önüne eğmiştin ya. Tutulmuştur o başın eğilmek herhalde artık? Aydın'ın yaptığı direk kırmızılık hareket hakem kartla gelse, Hacettepe 1-0 önde, GS 10 kişi kalsa ne olacaktı o oyun???
Ama hakem sallana sallana geldi ve önce kart çıkmadığını görüp kendine gelemeden kart isteyene sonra lütfen yapana bir sarı kart çıktı. Eyyammmmm... Kötü niyetttt...

Hadi geçtim, topa vuran kim, kartı gören kim... kırmızı karttan atılan kim...? Elle atılanlar yetmedi, şimdi abuk kartlarla atılanlar mı başladı? Kim utanacak bunun için ?

Allah yukarıda... Ama yetmedi... Pazartesi sabah radyoyu açtım ve uzun süredir dinlemediğim bir kanalı, Mehmet Ayan'ı açtım. Merak ettiğim tek bir şey vardı : Bizim doğrandığımız her maç sonrası, elle atılan goller sonrası "hakem konuşmuyoruz" diye "ha" diyenleri bile programdan atan Ayan ne yapıyordu acaba ?
Utandım. Ben utandım o utanmazdan. Hakem değerlendiriliyordu. Üstelik bunu eleştiren mesajları da "bunlar ne konuştuğumuzu anlamamış" diye aşağılayarak. 
Ne oldu Ayan? Kendine mi geldin ? Yazık... Yazık... Yazık... En çok da seni hala dinleyenler ve seninle konuşanlara yazık...

Sonuç mu ? 119  - 118... Mutlumuyum sonuçtan ? Evet... Gelecek umutlu mu ? Hala hayır !!!

Ama, yine de... Her şeye ve herkese rağmen... Gururla diyorum ki....

FENERLE KALIN....

23 Kasım 2008 Pazar

Fenerbahçe ve Biz

Bir başkadır maç alemleri bizler için. Aslında maç işin bahanesidir, önemli olan bir araya gelmek, dostlukları yad etmek, zenginleştirmek. Bazen sorarlar ne diye bu kadar uzun zaman alır sizin maç muhabbetleriniz diye. Ben de derim ki, o muhabbetler hayatın kendisidir. Bizleri bizlerle buluşturan vesilelerdir. Hayatı ve kendimizi paylaşırız orada. Maç işin bahanesidir. Belki de Fenerbahçe'yi o yüzden çok severiz, çünkü onun sayesinde ne dostluklarımız olmuştur, her birisi bir ömre bedel. O dostluklardır bizi hayata bağlayan, bizi biz yapan. Belki de Fenerbahçe sevgisinin altında yatan dostluk sevgisidir. Birlikte gülmek, ağlamak, hayatı yaşamatır Fenerbahçe'li olmak. İşte yukarıda o maç kitlesinden üç mühim şaysiyet: Murat, Zeki ve Bekir.


Eğer alem hakikaten 3 günse, ve eğer dün geçmiş, yarın bilinmez, ve eğer yaşam dediğin bir gün, ve de o da bugünse eğer, o zaman bugün dostlarımızdır bizi biz yapan. Her büyük maç alemi öncesi yemekle başlar. Ufaktan mezelerle açılan rakı muhabbetleri, yaşamdan parçalar ve ölümsüz maç sohbetleri. Alex'in pasları, Volkan'ın yanlış çıkışları, Edu'nun kendi kalesine golleri, ve de mutlaka olmazsa olmaz, Cimbom'u yadediş. Sonra ilerleyen saatlerde gelir bir baba hindiler, cimboma bindiler, ondan indiler, ve yine ona bindiler. Bu arada masa donanır kebaplarla, kadehlerin biri dolar, biri boşalır. Yüz kere takım yapılır, bozulur. Ne transfer temennileri oluşur, kimisi haybeden, kimisi gönülden. Bu olay aslında bizlerle başladı, babalarımız bilmezler. İleride yürürmü bilemem, ama ben ben olduğum sürece gider. Maçın kendisi hakikaten bahanedir, bir vesiledir. Önemli olan dostluklar. İşte yanda Levent Acar ve ben, son 9 kasım'daki cimbom zaferinden önce, dumanaltı olmuş durumdayız robustoların eşliğinde. Her yemeğin bir anısı vardır, en az maçlar kadar bizlerle yaşayan. Mesela, bu yemekten sonra maç sırasında Zeki kardeşimizin midesinin isyan edip, onu stadın dışına atmasıdır hatıralarda kalan. Son golü bile görememiştir o yüzden. Ankara ekibi cefakardır, taa oralardan kalkar gelirler bir maç için. Sırf maç için değil tabii ki, ama maç işin bahanesidir, esas olan dostluklar. Ben neyleyim yemekler olmadan, dostları görmeden maçları.
Golleri ve zaferleri birlikte yaşadığımız tüm dostları, Fenerbahçe ekibinin üyelerini buradan muhabbetle anıyorum. Muhabbetimiz, dostluğumuz sonsuz olur inşallah şampiyonluklarımızla beraber. Şimdi hedef 29 kasımdaki BJK maçı öncesidir. Haber alındığı üzere, Ankara heyeti gelecektir, ve hatta kalacaktır Istanbul il sınırlarında. Zeki kardeşimiz ikinci bir mide vakkası yaşamaktan çekindiğinden yemeği pas geçmek, ya da başka yerde yapmak ister. Bence yemek işin tılsımıdır, uğurudur. Onu bozmak olmaz. Yine, yeniden buluşmak umuduyla sevgilerimi sunarım.

16 Kasım 2008 Pazar

Olmuyor yaaa...

15.11.12008'de çok keyifli bir maç seyrettik. Fenerbahçe - Ankaraspor maçı. Dirençli ve birbirine teslim olmayan iki takımın karşılaştığı, pas yüzdesinin yüksek ve kaliteli olduğu bir maç. 
Alex'in olmayışının gol pozisyonu üretmeyi ne kadar engellediğini gördüğümüz bir maç.

Maç içerisinde kalitenin yanı sıra sertlik de vardı. Karşılıklı hatalar da. Hakem hataları da. Bu hatalardan birinde Ankaraspor'un %1000 bir penaltısı güme gitti. Ve bu gün gazetelere bakıyoruz. Sizi bilmem ama ben tüm "keyifli olmak lazım" inancıma rağmen çıldırdım. Bu adamlara para kazandırdığımız için, bunların bu kadar rahat atabilmelerinden dolayı çıldırdım.

Pozisyon penaltı. Doğru. Ama bizim harcanan pozisyonlarımız ve bize yapılan haksızlıklar sonrasında "Fenerbahçe büyük takımsa bunları da yenecek arkadaş" diyenlerin onlarca pozisyon arasından ayıkladıklarına bakıp kızdım, üzüldüm.

 
 Anlı şanlı hakemlerimiz bizim lehimize yapılan büyük hataları her zamanki gibi çok iyi cımbızlamışlardı. LigTV'nin sonsuz katkılarıyla. Ben bir futbolsever olarak dahi penaltıydı derken... Tıpkı 3 sene önce Anelka'nın elle teması olmayan topu haftalarca tartıştıkları günler gibi. Tıpkı Melih Gümüşbıçak'ın " bu ortamda ne konuşağız ki" dediği günler gibi.  Tıpkı gs'nin iki maç üstüste elle attığı gollerle kazandığı puanları basit basit geçtikleri gibi. Evet, kol böreği tabirine kimse gülmesin. Anelka ile ilgili söylenenleri hatırlayın. Ne etik ne futbolculuk bırakılmıştı. 


Kusura kalmasın kimse, kızıyorum. Hakemler gene kötüydü. Tıpkı önceki haftalarda olduğu gibi. Ama neden bizden kimse de formal bir çıkış aramıyor. Uluslarası bir hakem getirip aynı tekniklerle maçın analizini yaptırtmıyor. 
Emre'ye yapılan iki hareket varki biri bence kırmızı kart. Birinde faul diğeri pas. Çok benzeri bir hareketin daha yumuşağında Selçuk sarı kart.  Rakip kalecinin Guiza'ya yaptığı bir hareket var. Offf offf dedirtiyor insana. 

Bu yılki moda bence Sarı formalılara vurmak serbest. O rakibin direniş habercisi. Guiza'yı yakapaça kontrol edin. Hatta korner atışlarında formaları tutun. Biz mücadelenin sarı formalılar kurtulmak için iterkenki anlarını göstereceğiz.

İnce işler bunlar ince... Bu işleri de çok güzel yapıyorlar. Daha da artar bence. Net hakem hataları ile ( kötü oynuyorsak kime ne... puan alabilmeyi hakem niye engellesin ) kaybedilen net 6 puan var. Bu arada net hatalar ile kazananlar da var. Hatta çoookkkk yakın geçmişte şampiyonluk kazanan ve bunu onurlu sayanlar var. 
Ben korkmaktan öte eminim ki şayet puanımız daha yüksek olsaydı ve hatta olduğunda lehimize yapılan hataların hem cımbızlanması hem de saldırılar artacak.

Onun için yönetimden, FBTV'den rica ediyorum. Hepimiz de edelim diyorum. Objektifliğinden kimsenin şüphe etmeyeceği bir hatta belki iki uluslararası hakemi her hafta belli maçların ve baştan sona analizinde kullanalım. Benzer teknolojileri kullanımlarına sunarak. Bize - onlara demeden ve hodri meydan diyelim...


Bu maçın artıları da vardı. Tüm duyulan sevgiye rağmen Semih gene ilginç bir şey yaptı. İlk 11 çıktı nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sakatlandı ve çıkınca maç kurtuldu. Emre oyuna girdi hem orta saha rahatladı ve Jossico ile Selçuk oyuna hakimiyet kurdu hem kaliteli bir kumaş kavgaya ortak olup takımı da kavgaya davet etti. Fenerbahçe sert oyuna böylece karşılık verebilmeye başladı.

Semih bu işi daha önce de bir kaç kere yaptı. Hatta sedye ile çıkıp ertesi hafta yine ilk 11'de oynadı. Ya onu sahaya süreni ya doktorlar heyetini ya da Semih'i sorgulamak lazım. Allahtan çıktı da kurtardık demeden önce.

 
Emre kalitli ve o kaliteyi hırsla buluşturarak oynuyor isterse ve takım da ona uyarsa oynatıyor. Futbolda basit bir kaç kural var. Bunlardan biri de topu veren yerinde kalırsa baskıdan kaçamazsınız. Hareket edeceksiniz. Emre bunu yapıyor... O zaman takım da yapmaya başlıyor.

Devid takıma zeka veriyor. Onun gibi bir adam oyunu açmakta çok etkili ve Selçuk gibi oyuncuları rahatlattığı için futbolun artılarını da oynamalarını sağlıyor.



Dün akşam bir kere daha gördük ki futbol bir takım oyunu. Emre oyuna girdikten sonra orta saha rahatladı ve kanatları destekledi.  Devid kafası çalışan ve açan ikinci adam oldu. O zaman Carlos ve Gökhan ileri kaydı ( bir not : Uğur, bek Gökhan senden daha rahat gidiyor ileri... Kendini bu kadar hapsetme ) Orta sahaya güvenen iki stoper de iki kanat boşluğunu çok rahat destekledi. Basitçe bu oldu. İsterseniz Arsenal 5-2 ve Kayseri maçlarını bu gözle bir tekrar seyredin.


Aragones'in işi kolay değil ama o da bazı gerçekleri kabul etmeye başlıyor sanki. 
Türk takımları bize karşı son maçlarını oynar gibi oynuyor. 
Türk hakemleri bize karşı evimizde dahi büyük takım ve esahibi takım gibi davranmıyor. 
Türk futbolcusu fundamentali yüksek olan bir kitleyi tanımlamıyor.
Türk hakem yorumcuları en az hakemler kadar eyyamcı.
Basın bizim üzerimizden prim yaptığı için mantık ve tutarlılığı ikinci plana koyuyor.
Ve biz büyük bir takımız. Çok para karşılığı gelinen bir Özbek takımı değiliz.

Daha güzel olacak, daha keyifli olacağız.

Forza Fener


15 Kasım 2008 Cumartesi

Keyif katsayısı

Bazı şeyleri anlamak da anlatmak da zor.  Ya da anlasak da kabul etmek. Böyle günler galiba gene. İsyan etsek de çok birşey yapamadığımız. 

Etrafa bakıyorum. Herkes keyifsiz. Zaten geleceği çok düşünmemekle birlikte keyfi, hayatı yaşamayı seven bir millet değildik, iyice bozulduk son zamanlarda. En azından İstanbulu biliyorum. Öyle valla. Diğer yerleri de gazetler, yerel TV.ler ve konuştuğumuz arkadaşlarımızdan öğreniyoruz.

İşler zorlaştı, ödemeler uzadı, en büyük kuruluşlarda da işten çıkarmalar başladı. Üzücü, yorucu. Gelecek ne olacak diye herkes bir merak içinde. 

Diğer taraftan da keşmekeş devam ediyor. Ucu nereye varır bilinmez. Herkes kendi vurdumduymazlığında yaşıyor. Ulus olmayı bilemiyoruz, tam olduk derken onu da taruar ediyoruz.

Hala çalıyoruz, çırpıyoruz. Bizden olanı baş tacı yapıp, yaptıklarını da görmezden geliyoruz.

Trafikde ortalığı nasıl içinden çıkılmaz hale getiririz diye uğraşıyoruz. 8 mt daha fazla yok gitmek için bütün trafiğin içine ediyoruz. Görevliler her yerde olduğu gibi burda da çekilmiş ayak altından. Trafik polisi araki bulasın.

Birini niye çalıyorsun diye uyardığında hırsız bıçak çeker, vurur diye korkuyorsun. Trafikdeki korku bunu da geçti. Adamın yaptığı hırsızlıkla aynı, bir de silah çekiyor. Yollar iyice eziyet, hayvanlara herşey serbest.

Belediye bir şehircilik harikasına imza atıp yıllar önce şehrin heryerinden söktüğü TERCİHLİ YOLU şimdi metrobüs adı altında ve inanılmaz paralar harcayıp alt yapı yapmaksınız kakalıyor... Neden hafifraylı yapılmaz, sormuyoruz bile...Trafik iyice güzel oluyor. 

Ve tüm bu ortamda ben iyimser kalmaya çalışıyorum. İşini iyi yapmaya çalışan herkes gibi. Ve gerçekten iyimser kalmaya çalışıyorum. Yokuşlar biter, insanlar kendine gelirse koşarak yukarı da çıkar. Çıkmak için inmek lazım belki de.

Bu iyimserliği de süslemek istiyorum. Arkadaşlarımla, işimle, yaptıklarımla ve sarı lacıvert renklerle. Onlara çok ihtiyacım var galiba. Bir güzellik sunmaları için. 

Keyif katsayım için size ihtiyacım var. Sarı ve laciverti güzel kılmak için. Tüm bu karanlıktaki sahte olmayan, sahtekar olmayan tek ve gerçek Feneri görmek için...

Aydınlat... Forza Fener

9 Kasım 2008 Pazar

Gene Bir Cincon maçııııı

Dünkü yazımın üzerine yazınca daha bir güzel ve keyifli oldu... Ben demiştim demeyi sevdiğim anlardan biri... İGS 20. dakikadan sonra çok yorulacak ve teslim olacak dediğimi de eklemem lazım...

Teknik analizi, onu, bunu sallayın şimdi. Kim iyiydi, kim kötüydüye de girmeyelim... Tek not Guiza'ya... Alooooooo... Çakma Guiza'mısın, kardeşi ya da akrabasımısın... Y-E-T-E-R

Bizim farklı yaptığımız temel şey yardımlaşmak ve koşmaktı. Kazandık zaten bunları yapınca.
Selçuk ve Joshico... Merciiiiiiiii

Hakem'e iki çift laf. Körmüsün, bakar görmez misin ?

ÖZET : Maç öncesi 35 kişi çocuklar gibi şendik. Köşebaşında güldük eğlendik. Maç bitti biz hala şeniz. Ankaralı arkadaşlara sevgi, selam, hürmet.

Yine de, her zaman, sarı lacivert ve FENERLE kalın...

8 Kasım 2008 Cumartesi

09.11.2008

Aylardan yine kasım. Yine bir İGS derbisi ve yine Kadıköydeyiz. Yine değişik duygular. Bir taraftan değişik bir rahatlık, alışagelmişlik belki de...

Yarın gene maç öncesi bir araya geleceğiz. Yiyip, içip eski maçlardan bahsedeceğiz. Yaşlanmışız artık, bizde de bayağı hatıra var. Bayağı maç var konuşulacak. Hatıra çok. Alkol keyif verecek, bir ihtimal diyeceğiz gene. Ama çoğumuzun içi rahat olmayacak.

İGS'ye yenilme korkusu değil bu vallahi. En azından benimkisi. Keyifsizlik bu... Sadece bu günden değil, gelecekten de endişe etme. Takıma güvenirken, teknik direktöre güvenirken endişe duyma.

Teknik analizi derinleştirecek halim de yok işin acısı. Alex yok. Büyük golcu ve Alex kopyası Semih ve diğer büyük golcü Guiza'ya güvenemiyorum. Sağ kanat, sol kanat, iç - dış... Kale ve hele ki hele hakem... Hiç güvenemiyorum.

Ama yine de, her şeye rağmn içimden bir ses diyor ve inanıyorki :

Maç üç ihtimalli... Zor yeneriz, kolay yeneriz, farklı yeneriz...

Niye : FENERBAHÇELİ UKALALIĞI :))) Temenni... İnanç...

Fenerle Kalın

29 Ekim 2008 Çarşamba

Uzaklardan


Herkese merhaba, buradan butun maclari izliyorum. Sezon basladigindan bu yana kısmetsizlik veya moralsizlik bize de sirayet etmisti. ben bile buradan inancımı oraya yetistiremiyordum. Sizlerin de bu inancsizliginin stada yansidigi ortada.

Biz bugunlere gelirken hicbirseyi takmadik, basin, diger kulupler ne derse desin inancımızı devam ettirdik. Ama bu tip akaklıklar moralsizlikler olacaktı bir gun. Bunu da medya cok iyi kullandi. Fenerbahce nin ustune cok geldi. Zaten saldıracak yer arıyorlardı, Baskan dan tutun da, sporculara kadar heryeri didik didik ettiler. Onlar degil miydi gecen yil gaz verip seyircimize Alex'i ıslıklattırmaya kalkışan, onlar degil miydi, Aziz baskana kıskırtan. Su anda da motivasyonların bozuk oldugu bir ortamda bu yaratılıyor. Takım aynı takım, yönetim aynı yönetim. Bizlere dusen ise bu bozgunlara boyu egmemek. Bunlara boyun egen ve egmeye meyilli seyircilerin tavrı ortada. Onların derdi baska, ama saldıracak yer bulunca durmuyorlar. Onların derdi fenerbahce uzerinden rant elde etmek.

Ancaaaak bizim gibi bilincli seyircilere dusen gorev ise her durumda ve ahvalde destegi surdurmek. Sezon acilisindan bu yana butun olumsuzluklara ragmen o gucu sporculara verirsek, bu morali asilarsak bunların hepsi aşılır. Ama "ya yenilirsek, ya elenirsek, ya, ya...." bunlar arttırmak mumkun. Her ne olura olsun pozitif enerjinin aktarıldığında eminim. Biz kendimzi kotu hissedersek kotu oluruz, iyi hissedersek iyi oluruz. Aslında halk arasında bir soz de vardır, "sansli oldugunu soyleme, nazar deger" hayır aslında bu yanlış bir inanıştır. Sansli oldugunu soyle ki, sans hep yanına olsun, sansı çağır.

Sizlerin stad da, diger seyircilerin ekranlardak inancının sahaya yansıyacagına eminim. Asla pes etmek yok. Bence yonetim en iyisini yapıyor, bzim gibi bir ulkede demokrasinin, herkese soz hakkının olması gerkmedigin dusunuyorum, her kafadan bir ses cıkması halinde isler allak bullak oluyor. Tek etkili ve tek ses olmalı, bu aslında faşizan bir yonetim sekli gibi de algılanabilir, ancak kurumallasmanın olmadıgı, olamadıgı ve aslında olmasının pek mumkun olmadıgı yerlerde bu TEK ADAM lık nosyonunun avantajları fazladır.

Bizler asla panige kapılmamalı, medyanın gazına gelmemeliyiz. Yonetime Aziz baskana saldırmak icin fırsat kollayanlara yer acılmamalı. Onların amacı baska. Eskiden kulupte fink atan, heryere girip cıkan, her oyuncuyla her an konusan, gazeteciler artık yoklar, olamıyorlar. Iste bu sebeple de haber alamıyorlar ve uydurup uydurup yazıyorlar. Onların kızgınlıgı buradan, FB TV den izlemek, internet sitesinden 2. agız olarak duyurmak islerine gelmiyor. Bizim kızgınlıgımızı icinde bizler bahane ararken yine okuduklarımızla bir fikir ve kanaat edinmemeliyiz.

Ben taaaaa buralardan bu okuduklarıma inanmıyorum. Onların ne kadar dogru soylediklerini biliyorum. Siz siz olun inancınızı kaybetmeyin. Bu takımı HEP DESTEKLEYIN, TAM DESTEKLEYIN. Muhtac oldugunuz kudret yukarıdaki resimde mevcuttur

Hepinize sevgiler, selamlar

SARI LACİVERT gunler sizin olsun.

Hakan Celik

26 Ekim 2008 Pazar

ALEMDE BİR NEFES ALMAK

Dün geceki galibiyetle bir nebze olsun nefes aldık, ama acaba nereye kadar?


Maçı fazla detayına girmeyeceğim, ama tek sevincim uzun zamandır unuttuğumuz verimli Alex frikiklerinden defanstan gelen vuruşlar oldu. Hem Lugano hem de Edu iki güzel gol attı. Takım çok hırslı ve verimli oynadı. Herşeye rağmen güzel ve zevkli bir maç izledik. Olayı abartmamak adına burada kesiyorum, çünkü topu topu bir maç kazandık, o da güzelim ligimizin orta karar bir takımına karşı.


Yönetim adına Ali Koç dün Divan Kurulunda ve maçtan sonra ilginç açıklamalar yaptı. İletişim adına güzel adımlar attılar. Ancak, onlara soracak olsam şunları sorardım:

- bu yeni iletişim politikasının gerisinde ne tür radikal değişiklikler olacak?
- yine takım adına herşeyin Başkan'da toplandığı, her tür transferin Başkan tarafından yapıldığı ortam devam edecekmi?
- Fenerbahçe takımının bugünden itibaren değişen tarafları ne olacak?
- modern klüp yönetimine ne zaman geçeceğiz?
- Takımı Avrupa standartlarında üst düzey şekilde taşıyacak oyuncu ve yönetim modeli ne olacak?
- Bu kadar uluslararası yıldızlarla dolu bir takımın motivasyon becerisi nasıl geliştirilecek?


Korkum o dur ki, bu yapılanların sadece göstermelik önyüz boyamaları olarak, arkada herşeyin aynı gittiği bir yapı ile yola devam etmemiz. Eğer tüm bu gelişmelerin ardında radikal değişiklikler olmayacaksa, kahrımız devam edeceğe benzer. Allah bizi daha kötü günlerden korusun.

saygılar,

Cenk

21 Ekim 2008 Salı

Gülsek mi, ağlasak mı ?

Bir arkadaşımın başlıkla ilgili çok güzel bir önerisi oldu ama ben site kapanır diye endişelendim... Kaç okuyan var onu da bilmiyorum ama...Olsun... Bi de iyice sebebi olmayalım.

Nasıl bir ruh halimiz vardı? Ona bakmak lazım belki önce. Herkes gelmiş, Ankara ekibi bile ama eh işte modundayız. Kötü bir yenilgi olmasın da. Takıma da teknik ekibe de güven kalmamış. Kötü bir durum.

Yedek kulübesi yine hüzün veriyor.

Hakem yine bir kere bile ev sahibi takım demiyor.

Arsenal, vallahi Arsenal ve Fenerbahçe yine Fenerbahçe. Hani herşeyi çözdüm sanırım bu yaşımda ama sanırım biz niye kötü olduk mu çok kötü oluyoruz çözemedim.

Teknik analizlik bir durum yoktu. İki durağan stoper, kaptırılan iki topta, Alex - Semih ve Guiza üçlüsü oynasın diye iki ön libero ( ki Maldonado ya farkında değildi ya emeklilik işlemlerini yaptırmıştı ) ve sağ kanatsız düzende Gökhan iki gol. Sonra atılan bir gol ve 3 dakika sonra bir kopya gol.

Maldonado facia, Gökhan orta yapamıyor, İspanya ligi gol kralı iki topun altına giremiyor, Türkiye ligi gol kralı durduracağı topa vurmaya çalışırken ıskalayıp vuracağı topu düzeltmeye çalışıyor. Hakem Selçuğu bir sarı ile durduruyor. Takımın en iyi adam tutanı Lugano iken Edu adam tutmaya çalışıp perişan oluyor. Burak oyuna giriyor ama piknikde gibi. İsyan eden kimse yok. Alex bilinmez bir sebeple küsüyor ki araya çok iyi 4-5 top atmışken.
Hayrettir Uğur - Carlos ikilisi iyi ama olmuyor. Çift santrforla düzgün orta yapamadan adamlar 5'de biter yapıp 5.'yi de atıyorlar.
Biz 9 pozisyon 2 gol, onlar 7 pozisyon 5 gol ile maçı kapatıyor. 

Aragones'mi intihar ediyor, futbolcular mı yönetim mi bilemedim. Ama bildiğim birşey var. Birileri en azından bize ne için neler olduğunu açıklamalı

Yine de, her zaman Forza Fener

19 Ekim 2008 Pazar

Şampiyon gibi sevindik ya buna....

18 Ekim 2008 kocaelispor maçını bir toplantıda izledim. Sinema salonu tadında ama son zamanlarda olduğu gibi tatsız... GS.lisi BJK.lisi değiişik bir toplulukla. Gerçi biz hariç hepsi ana ya da baba tarafından kocaeli'li olduğunu iddia ediyordu :):)

Maçla ilgili en azından kazandığımıza göre teknik analiz yapabiliriz bence :)) En azından teknik tarafında...

Maçla ilgili en doğru yorumlardan birini Hakan Yaşar yapmış. Semih'i tutan Fran SErgio yerine bir hücumcu alan Vural golü buldu ama 2 golü de engelleyemedi.

Civardan yorumlar yapacağım biraz. GS.li ve BJK.lilerden...

1 - Bu futbolcular Aragones'i göndermeye mi çalışıyor.
2 - İnanamıyorum ya, hiç bir şey yapmazsan koşarsın.
3 - Bu kadar markajlı oyunda çok yer değiştirmek lazım, yoksa kimse pas alamaz.
4 - Edu - Lugano oynuyorsa ön libero ileri çıkamaz. Göbek boş kalıyor.
5 - İki kanat adamınız ve çift santrfor var ama ceza sahasında niye kimse yok?
6 - Hakem ne güzel sertlik izni veriyor.
7 - Lugano'nun gördüğü kart komik
8 - Bu hareket sarı ise bu da penaltı...

Bunlara değinerek biraz üstünden gideyim.

1 Aragones ne yapıyor ya da ne yapmak istiyor ? Ben teknik - taktik olarak basmayın demediğini sanmıyorum. Kız gibi oynayın dediğini de sanmıyorum. Kısa vadeli düşünecek kadar salak olduğunu da sanmıyorum. Ama kondisyon problemi de yadsınamaz. Ya uzun süreli kondisyon çalıştırıyor ve yükleme değil de basınç yapıyor ya da sağlık ekibi bunu göremediği için müdehale edemiyor. Daha da kötüsü her ikisi de... Bu tabiki bir teknik ama o zaman futbolcuların sağlık yapısından hayat şekline kadar farklı olması lazım. Her iki antreman yapısı da çok farklıdır.
Yüzü - gözü oynamıyor diyor. Hele bazı yazarlar var ki öldürüyor. Ki bu yazarların bir kısmının geçen sene "zaten bu takıma hocanın etkisi ne olabilir ki... kaldı ki hocanın sahaya çıktıktan sonra etkisi %10'u geçme" diyorlardı. Adamın yüzü gözünden bana ne ? 
Bir tek belki şunu kabul etmeli. Bizim boy ortalamamız ispanya'dan yüksek, allah aşına duran top organizasyonlarını buna göre yapalım.
Bunun yanında temel faktör, topa sahip olma üzerine kurulu bir takımın yapısının bir anda oynatmamak ve hızlı pasla dağıtmak üzerine dönemeyeceği.... Hele bu oyuncu modeli ile...

2 - Hala bir ruh arayışı söz konusu. Aslında isyankar arıyoruz. Tuncay değil konu. Emre eskiden bir isyankardı. Artık değil. Alax bazen isyan ediyor. Ya da Guiza bir isyankar. Ama koşmakla birşey olmuyor. Fundemantal yoksa yapacak birşey yok. Kaldı ki Tuncay'ın koşamamak diye bir şansı yok çünkü sakarlığını ancak böyle örtebilir ve dengeleyebilir.
Osmanlı imparatorluğunu batıran şey de sürekli geçmişe özlemdir. Hep büyük kalmak daha iyi olmakla olur. Biz Tuncay'ın daha iyisini alamadık tıpkı Aurelio'nun daha iyisini alamadığımız gibi.

3 - İspanya gol kralı değil Ronaldo biz de olsa bağlantıları sağlayacak hareketlilik olmadığı sürece kimse top alamaz ya da veremez. Dün sürekli top şişirdik ve aslında oyunu da top yapmaya başladığımız noktada kazandık. Biz istiyoruz ki topu alan gitsin. 3-5 pası bir arada yapabilmek için yakın olmak lazım. Bunun için de koşmak ve sürekli hareket lazım. Yoksa ceza sahasına adam sokamıyoruz. Top ceza sahasına girmeyince de gol olmuyor :(

4 - Edu ve lugano bence Avrupa'nın her takımında oynayabilecek kalite - güç ve yeterlilikte. Ama biraz takıma göre de oynanır. Bu Lugano Drogba'ya adım attırmadı. Üstelik nerdeyse faul almadan. Ama hızlı adamlara ve araya atılan toplarda bu ikilinin zaafı Sivasspor'lu Balili'ye karşı da aynıdır. Ronaldo'ya karşıda. 
Bu noktada Aragones'e soruyor işte insan. İnsanların Aurelio'yu aramasının temel sebebi göbek boşluklarını çok iyi kapatması, kızma sebebi de ileri oynamamasıydı. Ama ileri oynayan Alex vardı ve bu işi yapabilecek Appiah'dan bile daha yapan Aurelio onu sağiçe kaydırtmıştı.
Takımda şimdi hem Aurelio hem Appiah yok... Kaldı ki bu tip oyuncuları olan takımlara karşı biz çift ön libero oynardık. Hatta Rıdvan'ın deyimi ile "kuduz ortasaha"

5- Semih - guiza... kanatlarda da 2 kişinin içinde sıkışan iki açık... pas yapmaya gelen kimse yok. orta yapsalar içeride iki adam seken topa vurmak için yaklaşan kimse yok. dönüşü kaptırılan top oluyor. korkudan kimse yaklaşmıyor dönüşü yeriz diye... Aragones bunu yapın diyorda yapmıyorlarsa ne demek lazım ?

6- Hakemler düşene vurur... Bize de rahat vuruyorlar... Bence... dün luganoya verilen sarıkart, ama nerdeyse aynı harekete verilmeyen penaltı. Uğur'a ısrarlı ve arkadan tutmaya verilmeyen sarı, volkn'a çok kolay verilen ama rakip kalecilere geç gösterilen vakit geçirme kartları ( ki dün allahtan gol oldu :)) Alex'e itirazdan sarı ama benzeri bir sürü itiraza gülümseme ve babacan tavırlar...
Kazım'a lugano'nun drogba'ya yaptığının faullü tutuşları ve kazım aleyhine fauller... önder'in sakatlandığı pozisyon... ne diyeyim ki :)

7 - Lugano'nun pozisyonunda sarı kart varsa, FIFA - UEFA... oyun kuralları talimatı ilk hareketi yapana ceza uygulanması gerektiğini söyler ki bu da penaltıdır. 

Ama biz takım olarak oyun oynamıyoruz... Hadi eksikler var... Josico, Devid, Vederson, Emre... onları koyunca klübe gene düzelmiyor ki... Hiç birşey yapamıyorsan koşarsın, hamle yaparsın, kız gibi uzanmaz, escortluk yapmazsın... 
Oyuna sonradan girmiş ve klübe adamıysan kendini daha çok zorlarsın. Bulduğun fırsatı kullanırsın. Dün oyuna Gürhan ve Ali Bilgin girdi. Ki her ikisi de Sivas ve Antalya'da farklı oynardı. Ya kaldıramıyorlar ya buraya kadar. Gürhan'a gol atamadığı için kızmıyorum. Orta yapmadığı, adam geçmediği, düzgün pas atmadığı, kademe yapmadığı için kızıyorum. Çünkü hepsini yapabildiğini biliyorum :))

Bu maç bizi kurtarır mı... Tabi ki hayır... Göreceğiz gelecek günleri...

Fenerle kalın...

gene de

şarkım oldun
üzüntümü yaşattın
en büyüğünden
sokağa çıkmak
azap oldu sayende
sen yaşattın bana
en büyük sevinçlerimden
onlarcasını
senin için sabahladım
üşüdüm, ağladım
herkesten gizlediğim
utandığım sergilemekten
gözyaşlarımı
senin için döktüm
acımadan
ve sen bir şarkı
bir ağıt
bir destan
ve her daim
yılmadan
taşınacak bir bayrak
damarımda akan kan
rüyalarımın rengi
ama hep tek
bir tane ve
asla yeri dolmayan
sarının yanına
koyduğum lacivert
bahçedeki fener
bir sevda
ve hiç sönmeyen
bir ateş
sadece sen
fenerbahçe

Kocaeli bir dönüş veya yeniden diriliş olabilirmi?

Bu gece (aslında saat itibariyle dün gece) son aylarda alıştığımız tonda başladı. Silik ve ruhsuz bir oyun, düzensiz paslar ve tam da yanımdaki Murat Mesci'ye "yaw nasıl adamlara böyle geniş alan bırakırlar" diyecekken küt diye golü yedik. Oyunda sadece Semih vardı duruma itiraz eden ruhda olan. Bu gece Alex de ortalarda yoktu.


İkinci yarıda aslında garip bir silkiniş ve kendine geliş vardı, ama aslında o da Semih'in olağan üstü klas hareketleri ve Guiza'nın müthiş bitirişi ile oldu. Semih'in orta sahada topu alışındaki şık dokunuş ve geçiş ve hemen ardından attığı olağanüstü zarif pası, Guiza nefis bir şekilde ayağını altına koyarak kalenin zor tarafına gönderdi. Gerçekten çok klastı golün gelişimi. Yani aslında bu Semih'in Guiza'ya ne zamandır beklediği güzel pastı, ve o kadar. Takım halinde bir toplu diriliş o golden sonra oldu. Sonraları oyuncuların kendilerine gelişi başladı ve 2.gol geldi. Derken kötü bir defans hatasından beraberlik ve son saniyedeki galibiyet golü.


Peki bu Fenerin dirilişi olurmu diye soracak olursanız, olay bence zordur. Keşke bu maç herşeyi değiştiren bir milat gibi olsa, ama bence olamaz gibi duruyor. Nedeni ise orta sahada Appiah benzeri bir oyuncunun olmaması nedeniyle, ve de üstüne üstlük defanstaki hataların derinlemesine artmasıdır. Gelin biraz nedenini açayım: kalede Volkan her an bir çok yerde gaf yapma olasılığı yüksek bir kaleci. Kırmızı kart da görebilir, veya topu ıskalayabilir. Defansta Carlos artık tamamen emeklilik potasına girmiş. Geçen sezon bari bir kaç hareket filan yapıyordu, ve daha diriydi. Artık şimdilerde güçsüzlüğü de çok sırıtıyor, ve çok hayati hatalara açık. Edu ve Lugano bence hiç bir zaman bir Högh-Uche ikilisi olamadı. Hücumda uzun zamandır kaleye tehlike yaratan hiç bir kafa vuruşları yok. Kornerler ve frikikler boğuşma içinde ve sonuçsuz kalıyor. Ayrıca orta sahadaki alan boşlukları bu ikiliyi çok zor duruma düşüren ara toplarla karşı karşıya bırakıyor. Sağ bekte Gökhan ya yok, yada oynasa bile eski Gökhan olamıyor. Orta sahada Emre tam bir rıfkı gibi elimizde patladı. Deivid de olmayınca halimiz çok zor. Alex en iyi gününde bile takımı kurtarmaya yetmiyor, çünkü kadroda derin boşluklar var.


Aslında kadronun yetersizliği, alttaki bir yazımda da belirttiğim gibi geçen seneden beri ortada. Yedek kadro olaya kendini koyacak güce sahip değil. Daha da fenası takım sanki ruhu olmayan bir beden gibi. Tribünleri ateşleyecek, zor anlarda ortaya çıkacak bir braveheart türü birisi yok. Semih bu ruha sahip tek adam, ama yetemiyor. Gerçi bugün maçı çeviren adam Semih'tir, ama her maç böyle son saniye balı işlemez. Bu gerçeği şimdiden kabullenerek, bizim acil olarak takımı ciddi bir tasfiye ile yeni bir yönetimin eline vermemiz lazım. Yani, Aziz Yıldırım'ın acilen kendini ve yönetimi devre dışı bırakarak, yeni bir yönetime yol açması lazım. Bu yeni yapıda, artık çok pahalı Avrupa artıkları yerine, genç ama gelecek vaad eden oyuncuları keşfeden bir scouting yapısına geçilmesi ve Afrika gibi yerlerden genç yetenekleri önce genç takımda 1-2 sene pişirip, A takıma geçişlerini programa sokma yaklaşımı lazım. Bunun bir süre alacağı şüphesiz. O süre içinde mecburen klasik yaklaşımın bir müddet takımı idare eden bir yapıda, ama yeni oyuncularla ve bol "kaliteli" yedek kadroyla olmalı.


Öneri başlıklarını sıralamak gerekirse:

* yönetim artık devreden çıkacağını beyan ederek yeni oluşumlara kapı açması ve mart kongresine böyle gidilmesi lazım.
* yeni yönetimin Edu-Lugano-Carlos-Maldonado gibi isimleri devre dışı bırakıp, yeni yabancılarla işe başlaması lazım.
* Scouting işini çok ciddi 4-5 kişilik ekiplerle ele alması ve en az 4-5 yeni yetenek keşfedilip takıma kazandırılması lazım.
* Takımın içinde tribünlere Fenerbahçelilik ruhunu pompalayan güçlü ve oyuna her an insiyatifi ele alarak ağırlığını koyan isimler yaratmak lazım (Tuncay gibi)
* Sonuçta 24 kişilik ve ama her biri her an oyuna girince seyirciye heyecan verebilecek isimlerden kurulu bir kadro kurulmalı ve bu kadroda Ali Bilgin, Kazım, İlhan gibi yetersiz isimler olmamalı. Onların yerine Mehmet Topuz gibi oyunda varlığı güçlü isimler olmalı.
Takımın mutlaka psikolojik anlamda motivasyonunu diri tutan bir profesyonel ekip olmalı.


Sonuçta, Fenerbahçe takımında oynayan bir sağ ve sol beklerin her an sıfıra inebilecek kalibrede ve güçte oyuncuları olmalı. Orta sahada her an gol atabilecek insiyatifi her an gösterebilecek isimler olmalı. Fenerbahçe savunma oyuncuları her kornerde ve frikikte gol tehlikesi yaratabilecek türden oyuncular olabilmeli. Luciano'dan beri bu eksikliği hala yaşıyoruz. Edu-Lugano ekibi bu vasıflarda oyuncular olamıyor. Bunun yanında Selçuk ve Deniz takımda kalmalılar. Onlar bu takımın kıvamında yedek bile olsalar faydalı olabilecekleri kanıtlanmış oyuncular. Ayrıca, Gürhan gibi yetenekli ve geleceği olan yetenekler de kalmalı. Mutlaka yeni ve kaliteli 2 kaleci olmalı. Herşeyden önemlisi, artık tek adam zihniyetli, herşeyin başkana odaklandığı yapı yerine profesyonel, ve futbol dehası bir ekiple yönetilen bir yönetim ve menejer sistemi olmalı.


Salı gecesi Arsenal maçı önemli bir dönüm noktası. Umarım yukarıda yazdıklarıma gerek kalmadan bu takımla bu zorlukları aşarız, ama bence bu yapının uzun vadeli şansı ve kredisi çok az.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Fenerium

Herkese merhaba,

Bu sefer spor yazmak istemiyorum. Yani her hangi bir dalını. Başarılar hepimizi sevindiriyor ve başarızlıklar da hepimizi üzüyor. Ama hepsi olabilecek şeyler. Kötü gün diye bir kavram da var. Ya da bilek, direk... Her neyse.

Bir klubü klup yapan başka şeyler var ki biz hep bunları da saydık, bunlarla da övündük. Tesisler, kalıcılığı sağlayacak adamlar. Kombine gibi. Ki bu yıl 30.000 kombine sattı bu klüp. Pek çoğumuz da bütçesine göre ya da zorlayarak aldı bu kombineleri. Yıldız transferi var  ya da yok bakmadan. Kimse kendini aldatmasın, Guiza ya da Emre değildi sebep. 
Fenerbahçe idi! Kluptü! Markaydı!

Ben yalnız Fenerbahçeli olduğum için kendime değil, güzel ürünleri nedeniyle aileme de Fenerium ürünlerini keyifle alırdım. 
Sonra bir şey oldu. Fenerium genel müdürü değişmeden önce başladı kalite değişmeye. Ürün çeşidi, kalitesi... Güzel şeyler bulumaz oldum. Başka markalara bakmayan ben zorlanır oldum. Eşim ve 4 yaşında ama Fenerium'a girmeye bayılan çocuğumda.
GS ve BJK'lılar Fenerium'a gıpta ile bakarken birileri satışı forma değiştirmek ya da sırtına numara yazdırmak sandılar galiba. Ya da daha çok mağaza açmak.

Aslında satılan Fenerium markalı, Fenerbahçe logolu, farklı, kaliteli ve çeşit olarak bizleri tatmin eden ürünlerdi. Sonra kalite bozuldu, genel müdür atıldı iyice tarumar oldu herşey...

Sahadaki oyun düzelir, bozulur vs vb... Ama bunlar değişik bozulmalardır. Dikkatli olmak lazım...

Sevgilerimle

Fenerli kalın, Fenerle kalın




1 Ekim 2008 Çarşamba

BU GECENİN GELİŞİ TAA 2 SENEDEN ÖNCE BELLİYDİ

Konuya direk ve damardan girmek gerekirse, bu gece FB takımı oyuncuları beden dersine zorla çıkarılmış gönülsüz öğrenciler gibiydi: isteksiz, arzusuz ve hırssız. Maç boyu topu topu 2 şut, ve ikinci yarının başında 2 ardı ardına kaçırılan pozisyon. Daha da çarpıcı olanı, maçın bitmesine 4-5 dk kala FB'nin rakibi bunaltması gerekirken, ortamda o kadar umut yok ki, seyirciler yavaş yavaş stad terk etmeye başladılar. Böylemiydi eskiden? Maç sonuna 0-0 girilecek, ve stad böyle umutsuz olacak. Öyle sanıyorum ki bu takımın halinden bizler de umudu kesmiş gibiyiz.

Sorun nerede? Aslında çok açık: iki temel oyuncu (Deivid ve Aurelio) yok, yerlerine oynayan Emre çok etkisiz, Maldona ise kelimelerle tarifi imkansız şekilde etkisiz. Üstüne de, kanat bindirmeleri hemen hiç yok olunca ortaya seyri sıkıntılı ve boş bir maç oluyor. Sanki FB Şampiyonlar Liginde kritik bir maç değil de, öylesine rutin bir taktik idmanı yapan bir sıradan ruhsuzlukla oynuyor.

Burada Maldonado'ya bir yer açmak lazım. Bu adam kısa ve hantal. Topları bıçak gibi kesemiyor. Ayrıca, pasları çok sıradan, en fazla 10m menzilli, ve genelde en yakındaki sağ, sol veya geriye yönelik. İleri hayati bir gol pası attığını, veya kaleye ciddi gol tehlikesi yaratan bir şut attığını ben görmedim, görenler de herhalde olmamıştır. Ayrıca, kısa adımlı olmasından dolayı geçilmesi çok kolay birisi. Ataklara katılımı hemen hiç yok. Bu oyuncunun Aurelio'dan boşalan yeri doldurması kumarhaneye gitmeden jackpot kazanmak kadar olasılık dışı.


Emre ise bizim hayal ettiğimizin çok uzağında. Etkili olamıyor, oyuna ağırlığını koyamıyor. İkinci yarıda ceza sahasında altı pasa yakın bir yerde havadan gelen topa ıska geçince maçtaki tek ölümcül hareketini yapamadı. Öte yandan, Gökhan'da biraz kıpırdanma olsa bile, hala geçen seneki çizgiye inen, ölümcül dalışları yapamıyor. Ya bir sakatlığı var, ya da kuvveti yetmiyor, orasını bilemiyorum. D.Kiev bence beraberliğe gelmiş, ve istediğini de kolayca aldı. Her an topu alan FB'linin yanında en az 2 kişi ile bastılar, bize çok fazla alan bırakmadılar. Hatta bir keresinde Volkan muhteşem hatalar zincirinde az daha gol attırmayı başaracaktı. İki kere topa ıska geçerek nadir bir hata rekoru kırdı. Allahtan kaleye uzaktı ve kenardaydı da gol olmadı.


Bence Kazım'da inat edip oynatmak lazım, çünkü kendince bir şeyler yapmaya çalıştı. Her ne kadar çok şey üretemese de bu sene içinde tek umut veren oyuncu o olacak gibi. Alex de çalıştı, ama sonrasında bir faule maruz kalıp düşünce omuzundan sakatlanmış. Alex'le ilgili en önemli gözlem, geçen senelere göre daha gayretli olsa da kornerleri ve serbest atışları sonuca gitmekten çok uzak. Korku yaratan atışlar yapamıyor. Öte yandan Lugano ve Edu ikilisi de kafa vuruşlarında çok etkisiz.

Taktik anlamda ne düşünüldü anlamadım, ama rakibi boğamadık, ve gol pozisyonu üretemedik. Maçın en klas anı, ilk yarıda Alex'in ceza sahası içindeki paslasmalarda Emre'ye nefis bir topuk pası atması girişimiydi, ama biraz hızlı gidince top, Emre bunu alamadı. Eğer alıp da atsaydı, gerçekten çok şık bir gol olurdu.


Sonuçta, yetersiz transferlerle sakatlıklar birleşince ortaya malum kısır tablo çıktı. İşin bence en ilginç yönü, bu maçın kritik önemine rağmen stadta o önemi yansıtan bir heyecan dalgası oluşamadı, çünkü onu yaratacak oyun kalitesi oluşmadı. Çok tatsız ve heyecansız bir maç geçti. Beni esas korkutan, tüm bu olanlara rağmen takımda iş işten geçiyor telaşı ve hırsının olmaması. Hani, son sınavda sınıfta kalma riski olan öğrenci durumu vardır ya, çocuk elinden gelen herşeyi yaparak şansını zorlar. İşte bizimkiler ya sanki sınıfta kalmayı kabullenmiş, ya da, en korkuncu, sınıfta kalacaklarını bile anlamıyorlar, ki eğer öyle ise vay bizim başımıza geleceklere.


Allah herkese sabır ihsan eyler, zira eğer böyle giderse bizi çok kötü günler bekler.

28 Eylül 2008 Pazar


TÜRK PASAPORTU TAŞIMANIN DAYANILMAZ IZDIRABI
Zor bir iştir Türk pasaportu ile seyahat işlerine girmek. Seyahat edenler, hele sık sık edenler bunu çok iyi bilir. Daha maç başlamadan 1-0 yeniksinizdir. T.C. pasaportu ile seyahat etmek istemek demek zaten baştan insana Bedi Rahmi Eyüpoğlu’nun ‘3 Dil’ şiirinin son mısralarındaki ‘otobüsü kaçırmış bir millettin oğlusun’ olgusunu hatırlatır.
Vize ızdırabı ile perde açılır. Bir kaç ülke dışında kalan alemin tüm ülkeleri sizden vize ister. Neler istemezlerki o konsolosluklar. Önceleri defalarca ülkesine gittiğiniz halde hayatta adını dahi duymadığınız evrakları sıralarlar. Hatta bazıları bu evrakların listesini bile vermek için sizden para ister. Yanlış anlamayın, vize bedeli değildir istenen. Vize almak için gereken evrakları öğrenmek için bile para ödeyerek başlarsınız yolculuğa. O evrak, bu belge, özel çekilmiş vesikalık fotoğrafa ifadesiz bakmanız istenir. Neden olduğunu anlayamadığım şekilde ifadesiz bakılır kameralara. Sonra binbir zorlukla ve işinizden gücünüzden çaldığınız zamanla toparladığınız o evrakları götürür koyarsınız önlerine. Her ne hikmetse onlarca kere doldurduğunuz başvuru formunu bir kere daha sonuna kadar, her türlü detayları ile koyarsınız. Alt tarafı 3 günlük bir iş seyahati bile olsa. Hani, oralara göç etmeye niyetimiz olsa anlarız, ama bu kadarcık bir ziyaret için bürokrasinin allahını yaşatırlar. Zar zor ve de lütfen size 15 günlük vize verirler, ama onu da çok girişli yaparlar. Sanki 15 gün içinde o ülkeye bir sürü defa gir-çık yapacakmışız gibi.
Sonra havaalanına gidersiniz. Şimdilerde artık T.C. vatandaşlarını ayrı kuyruktan alırlar, ama daha uzun süre sürer pasaport kontrolünden çıkmanız. Elin yabancısı dıt diye geçiverir T.C. polisinin önünden, ama bizler bekleriz orada. Bir sürü detayı yazarlar bilgisayara. Aslında ya pasaport numarası vardır, ya da vatandaşlık. O numaralardan birini yazarak çağıramazlar kaydınızı, çünkü sistemleri arkaik yapıda olduğu için bilmezler öyle medeni bilgisayar atraksiyonlarını. Her defasında girerler ana adınızı, baba adınızı, doğum tarihinizi ve bilumum bilginizi sanki ilk defa yurt dışına çıkacakmışız gibi. Siz orada beklerken, elin yabancısı çokdan geçmiştir pasaport kontrolü kuyruğunu. Sorarsınız neden diye, derler ki ‘onların pasaportu biyometrik, sizinkisi ise adi plastik kapak üzerindeki yazıları silinmiş, kişiliksiz bir defterdir. Elin Kongo’lusu bile çok daha şahsiyetli bir pasaport defteri taşır. Halbuki o adi plastik kapaklı defteri almak için 81 YTL ödemişsinizdir. Halbuki o paraya dünyanın en kaliteli kağıdından yapılmış pasaportlardan 10 tanesi bile yapılır, ama biz sadece 1 tane adi plastik kapaklı deftere (ki vize sayfalarının yetersizlikleri yüzünden çoğu seyahat edenler bir kaç tanesini zımbalamak zorunda kalırlar) öderiz o parayı. Bilinir cümle alem tarafından T.C. pasaportunun bilumum ülkelerden vize alması gerektiği, ama akıl edilemez o 81 YTL’lik deftere üç beş vize sayfası eklemek.
Bu biyometrik pasaport meselesi ise memleketin hiç tamamlanamayan projesidir. Gelişmiş tüm ülkeler yıllar önce kullanmaya başladılar. Sözüm ona 2 yıl önce bizde de devreye alınacaktı, ama bitemez o proje ne hikmetse. Mahkumdur yurdum insanı dünyanın en şahsiyetsiz, adi görünüşlü defter parçasını pasaport diye taşımaya.
Ha, bir de yurt dışı çıkış harcı vardır işin içinde. Bu ülkenin vatandaşları devlete harç öder her bir sehayat için. Onu da bilet parasına yediremezler, mevzuat engeldir. Dünya’da yurt dışına çıkıyor diye harç ödeyen kaç memleket vardır, bilemem, ama biz öderiz. Hep öderiz o harcı. Hele pasaportun temditini uzatmak isterseniz eğer daha da acaip meblağlar ödersiniz. Sadece 2 senelik pasaporta alırlar 286 YTL. Pasaportu almak da ayrı bir eziyettir, ama hadi orasını şimdilik geçelim. Binersiniz uçağa, gidersiniz hedefiniz olan yere. Daha uçağın kapısından iner inmez dikilir başınıza elin pasaport polisi. Daha pasaport kontrolüne gelmeden bakarlar pasaportunuza, ve eğer vizeniz geçersizse, o zaman koyarlar hemen geri sizi uçağa, geldiğiniz gibi dönersiniz geri. En matrak hatıram da Romanya’dadır. Istanbul’a dönüş uçağına giderken pasaport kontrolündeki kız pasaportuma uzun uzun bakar. Her bir sayfasını itinayla inceler. Pasaportumdaki diğer vizeleri görünce merak eder nasıl bu kadar çok yere gitmişim diye. Sanki bir Türk’ün bu kadar çok ülkede ne işi olabilirki?
Başlı başına bir maceradır T.C. pasaportu ile seyahat etmek. O pasaportun taşıdığı tüm şöhret sırtınızdaki bir kamburdur. Hemen tüm gümrük noktalarında dünyanın en değersiz sayılan ülkeleriyle aynı muameleyi görürsünüz. Belki Azerbeycan’a girerken yüzünüze gülümserler, soydaşlık adına. Belki Azerbeycan gibi bir kaç ülke daha vardır sizi kapıda hoş karşılayan, ama geri kalan her yerde T.C. pasaportu taşımanın dayanılmaz ızdırabı size eşlik eder. Hatırlatır size ‘otobüsü kaçıran bir milletin çocuğu olduğunuzu’. Herkese hayırlı ve sorunsuz yolculuklar. Aman pasaportunuza iyi sahip çıkın, yoksa kaybederseniz eğer, başınıza gelecekleri yazmak için bu satırlar yetmez bile.

21 Eylül 2008 Pazar

Gençler maçı ertesi / 21.09.2008

Zor geçeceği düşünülen bir maçı kolay tamamladık gibi duruyoruz. Ne desek şimdi, ne yazsak, başlasakkkk...

Kaleci Volkan beklenenden iyi idi. Ama maalesef bizim benchmarkımız geçen seneki Alanya maçı. Oysa bu çocuk ümit milli takımla harikalar yaratmış biri. Ve şansına Yasin ya da Can önünde değidi. O yüzden saçma sapan bir hareket yapmadan, yapılması gerekenleri yaptı. Tehlikemi oldu demeyin, şutlardan girip gol olanları çooookkkk gördük biz :)

Önder nihayet doğru yerinde oynadı. En kötü haliyle bile mevcut altyapısı kademe hatası yapmasına engel olduğu için Carlos ya da Gökhan kademe kaybı önlemeye gelirken hata yapmadı ya da aynı alt yapı önde oynamayı emrettiği için takımını geriye yaslamadı.

Gökhan ve Carlos her iki açıkdan destek alamamasına rağmen hem önde oynadıkları hem kademe sıkıntısı ve mesafe problemi yaşamadıkları için daha rahat ve iyi oynadılar.
Lugano son iki maça göre daha az yoruldu bu sayede.

Takımdaki temel sıkıntı özellikle ilk yarı oyuncuların hareketsizliği ve bu yüzden pas alışverişinin bu konuda olağanüstü olmayan Maldo'ya kalıp, Emre'nin de milli maçtakinin yarısı kadar sorumluluk almayışıydı.

Burak sırtı dönük top almayı bilmediği için çok top ezdi ve hata yapma korkusuyla alanını koruyor görüntüsü altında bir süre sonra toptan ve adamdam uzak durmayı tercih etti.
Uğur her zamanki gibiydi. Bir hareketi eksik ya da fazla yapması gereken anın kararını veremiyor bir türlü...

Alex : Ben ne diyeyim ki... Ne diyeyim... Top çaldı, pozisyona soktu, pozisyona girdi, gol attı...

Guiza : İyi oluyor gibi... Sıvacı olmamak için mücadele ediyor... En azından "kardeşim, ben İspanya ligi gol kralıyım. Kilom şu kadar ediyo, bu adamlar bana pas atamıyo ki" havalarında gezinmiyor :)))))

İkinci yarı başkaydı... 10 kişi kalınca daha rahat bir top oynandı ki bu mental baskının da bir göstergesiydi.

Ama bir 15 dakika oynandı ki hareketli olunca neler yapılabileceğini gösterdiler adeta hele Uğur çıkıp Emre sola girince.

Kazım : kadroda ise burak saha da kazım kenarda olmazzzz...

Hakem : Bu kadar kötü ve dengesiz olmak zorunda değiller. Kaç sarı kartı pas geçti, kaç faulu sadece bize diye es geçti...

Aragones : değişiklikler doğru. Çok sakat var doğru. İstediği transferler olmadı doğru... Ama ne yapmak istiyor hala anlamıyorum. En azından artık şu kornerleri ezbere attırma hocam ya.

Bence birilerini fazla dinliyor, bildiği ezberleri de kolay kolay bozmuyor

Seyirci : kime ve neye kızgın ? boş tribün lafı hikaye... Stad büyük :))) bir de para ???

Yine de Forza Fener....






14 Eylül 2008 Pazar

Başkana Açık Mektup

Sayın Aziz Yıldırım,

1998 yılında FB klübü başkanlığa geldiğiniz günden beri yakinen sizi izleyen milyonlarca Fenerbahçe'liden birisiyim. Çocukluğumdan bu yana özel bir sevgi ile bağlı olduğum FB klübü için yıllardır yaptığınız hizmetleri zaman zaman çok eleştiren, ama zaman zaman da hakkınızı çeşitli mecralarda sonuna kadar savunan birisiyim. Bu mektubun amacı, kendimce artık zamanı gelen bir uyarıyı belki de milyonlarca Fenerbahçeli adına size yapmaktır.

Uzun yıllardır bu işe ciddi anlamda emek ve mesai harcadığınızı, hatta zaman zaman sağlığınızı da ciddi risklere atarak gönülden bir hırsla bu işe baş koyduğunuzu görmekte, ve bundan dolayı da kendi adıma size şükranlarımı sunmaktayım. Bu klübü çok alt seviyelerden bugünlerdeki yerine ulaştırmak için çok uğraştığınızı görüyorum. Zaten bunu sadece biz Fenerbahçeliler değil, herkes görmektedir. Bu yolda bazen çok ciddi hatalarınız olmakla beraber, toplamda bakıldığında işin bugün vardığı noktada isminiz çoktan unutulmazlar arasına girmiştir. Türk sporunun sizler gibi 8-10 dirayetli yöneticiyle çok ciddi aşamalar kaydedeceği ortadaki büyük bir gerçektir.

Ancak, burada durup, şapkamızı önümüze koyma vakti gelmiş ve geçmektedir. Geçen 10 seneyi aşkın süre zarfında yönetim üslubunuz sayesinde çok şeyler kazanan FB, aynı oranda kayıplar da vermiştir. Tek adam tarzı, her konuya kişisel iradenizin eleştiri tanımayan yöneticiliğinizle yıllar içinde hasarlarımız ciddi bir yere varmıştır. Değerli katkılarınızı takdir ederek, artık gelinen noktada artık sizin şanınıza yakışan bir veda ile uğurlanması gerektiğine inanıyorum. Şimdi burada her kararınızı tek tek ele almaya kalksam satırlar kifayet etmez. Ama, son geldiğimiz noktada artık FB'nin daha ileri aşamalara sizin yönetim şeklinizle gitmeyeceği aşikardır. Bizleri buraya taşırken gösterdiğiniz cesareti artık bayrağı başkalarına bırakarak, farklı kişilerin burada hizmete gelmesini sağlamanız gerekmektedir. Bugün artık net olan gerçek budur, ve bu gerçeği artık sizin de kabullenme zamanı gelmiştir.

Yıllar içinde FB'ye çok ciddi hizmetleri olabilecek bir çok değerli kişiyi yönetimden şahsi kaprislerinizle eleyerek FB'ye çok önemli katkıları olan oyuncuları yanlış yönetim tavrınız yüzünden uzaklaştırdınız. Sadece bu sezona baktığımızda bile bu hatalarınızın bizlere çok ciddi kayıplar oluşturması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bakın size örnek vereyim: sezon başında takımın belki de en sorunsuz olması beklenen kaleci mevkiinde yedek kalecimiz Serdar'ın gitmesi bir hatadır. Şimdi herkesin gördüğü üzere, ortada ciddi bir kaleci sorunu vardır, zira dün gece görüldüğü üzere, Volkan her an takımı yanlız bırakabilecek potansiyelde yanlış tutumları olan birisidir. Öte yandan, takımın en önemli oyuncularından Aurelio'nun gidişi de sizin engel olmanız gerekirken, yanlış tutumunuz sayesinde takıma mal olan bir hasar haline gelmiştir. Yerinde oynaması için kalan oyuncular ne yazık ki ortalama Türk futbolcularının bile altında, kapasiteleri oldukça sınırlıdır. Öte yandan, geçen seneden beri FB kadrosunun toplamda yetersizliği, yedek klübesinin sınırlı durumu da hala giderilmeyen sorundur. Bugün FB oynadığı futbol ile kimseleri tatmin edemezken, Şampiyonlar Ligi için hiç de umut vermemektedir. Daha da acısı, bunu herkes görmesine rağmen, siz hala en iyi ben anlarım diyerek bu sorunu daha da kangren haline getirmektesiniz.

Gittiniz emekli bozması bir Carlos'u getirerek büyük bir sansasyon yarattınız, ama Carlos yüzünden yediğimiz goller, şut atma inadı yüzünden kaçırdığı frikikler bize koca bir şampiyonluğa mal oldu. Öte yandan, FB'nin sembol oyuncusu Tuncay'ı kayberek takımın belki de tek gerçek Fenerbahçeli özünü imha ettiniz. Bugün ortalama Türk takımlarına dahi diş geçiremeyen, pısırık bir futbol ile ortada kıvranan acı bir takım tablosu yarattınız. Bunun gibi örnekleri daha çok çoğaltabiliriz Sayın Başkan. Fenerbahçe'nin bugün vardığı noktada, her alanda sizin eseriniz yatmaktadır. Çok büyük katkılarınızın yanında çok ciddi hatalarınız artık dengeyi bozmuş durumdadır. En önemlisi, çok anladığınızı söylediğiniz günümüz çağdaş futbol yapısı, ne yazık ki sizin anlayışınızın çok dışındadır. Eğer tesisleşme gibi müteahhid yönünüz kadar futbol bilginiz olsaydı, bugün FB çokdan 20. şampiyonluğa oynuyor olurdu.

Bugün üzülerek görüyorum ki, bir köşe yazarının dediği gibi, "betondan anladığınız kadar futboldan anlasaydınız, FB çokdan Real Madrid klasmanında bir takım olurdu". Ama olmadı. Artık krediniz doldu ve ayrılma vakti geldi. Size yakışan, artık bu takımı daha ehil ellere bırakarak köşenize bir efsane başkan olarak çekilmektir. Eğer FB'yi gerçekten seviyorsanız, kendi egonuzu bir kenara bırakarak bu alanı terk edersiniz. O zaman siz de çok daha büyük olursunuz. Lütfen buna inanın. Bunu size, sizin yaptıklarınızı takdir eden bir taraftar olarak mantığımın sesiyle yazıyorum. Lütfen geç olmadan, testi daha fazla kırılıp, elimizde tuz buz olmadan yapınız.

saygılarımla,

CENK KIRAL

13 Eylül 2008 Cumartesi

Ne diim ki ben şimdi ???

Evettttt, bir maçımızı daha şöyle arkamıza yaslanamadan idrak etmiş olmanın haklı üzüntüsü ve hatta isyanı ile doluyuz.

Kızgınmıyım ? Vallahi hayır! Küfür ediyor muyum ? Vallahi hayır ! Ben demiştim demek mi istiyorum ? Vallahi hayır! Ne diyeyim, bilmiyorum...

Öyle bir maç oynandı ki, nerden başlasam... Kime sallasam...

Bu kadro yetmez biz şişeriz diye ilk maçta 11 yaşındaki çocuklar bile yorum yaptı. Hadi bırakalım ilk maçı, yedek stoperi Can Arat olan bir takım nasıl rahat nefes alır. Kafa topuna karete hareketi yapıp hamlesizliğine hamlesizlik katan bir Can...

Uğur Boral, ne oynadın ki çıkarken küfür ettin... Kime salladın... Sana kim sallasın. Ne yaptın ne ??? Bu takım tribünlere laf eden kaptanı bile taşıyamadı... Seni nasıl taşısın...

Carlos abi.. Sen nerdesin, kendini kaybedeceğine oyunu taşı. 

Orta saha ölmüş topa basamıyor. Top kaybı dağlarda taşlarda. Biz ileri adım adım gitmekteyiz. Tek biraz hareketli adamı da dışarı alıyoruz. Niye ? Kime ? Kazım için gazetelerin neden bu kadar gazına geliyoruz. O kumaşı görmüyoruz.
Maç yapmamış josico ilk 11 selçuk yedek... Neden aradaki vakitte hazırlık maçı yok ??? Maldonado ile josico çift ön libero ama bunu onlara kimse söylememiş.

G.Gönül, Fatih'in amelesi olacağına bu takımın amelesi ol... Emre sen nerdesin ???

Guzia, sen bu gidişle sıvacı olursun valla... Gerçi ona da çok kızamıyorum. Bu topla santrfor kim olsa kaç yazar

Kondisyon, gazoz ağacı...

Alex, bir tek sen, yine de sen...

Haaaa.... Bir de hakem... Ne değişmiş allah rızası için. Tekrar ve hep : bir takım kötü olabilir! Bu hakemin problemi değildir. Guiza topu zaten alamamış, bu hakemin derdi değil. Olmayan faulleri nasıl bu rahatlıkla rakip lehine verir. Yan hakemin önünde ve onun oyna dediği topa 20 m.den faul verir. Ofsayt der... Hele ki o penaltı ? Yorum yapmak bile iğrenç.

Volkan'a kızmıyorum. Hakeme ...tir lan diyen formalar içinde insanlar gezerken yukarıda allah var demek...

Allah belalarını verecek bir gün...

Fenerle kalın...


24 Ağustos 2008 Pazar

BAŞLADI AMA OLMADI

İlk defa lig'e bu kadar hasretle girdim. Halbuki haziran ayında doya doya milli maçlar filan derken, o kadar da boş değildi arası, ama nedense bana çok uzun geldi bu sene.

Uzun lafın kısası, lig başladı ama feci bir hayal kırıklığı ile başladı. Gerçi çok mu sürprizdi derseniz, ben de değildi derim. Bu seneki transferler, hele hele kayıplarımızı da düşündüğümüzde, bana hiç yeterli gelmedi. Öncelikle, şampiyonlar ligi gibi bir olaya hazırlanan bir takımın en az ilk takım kadar kenarda sıkı adamı olmalı. Daha nedense işin bu tarafı yönetim tarafından anlaşılamıyor. Hele hele Aurelio'nun gidişi sonrası orta saha gediğimiz çok ciddi anlamda gözümüzün içine bakıyor.

Dünkü maça dönecek olursak, aklımda kalan en önemli konu başlıkları şunlardır:

Tüm maç boyunca yüreğimizi ağzımıza getiren, rakip kaleciyi korkutan tek bir atağımız olmadı. Bir tek Guiza'nın gol emaresi verebilecek bir girişimi, daha tehlike olmadan ortadan kalktı. FB gibi bir takım kendi liginde bir maçı böyle bitiyorsa, bu iş ciddi anlamda problemdir.

Kanatlar kesinlikle işlemedi. Ne Gökhan, ne Kazım, ne de Uğur tek doğru dürüst atak yapamadılar.

Orta sahada Emre, Alex'in sıkıştığı anlarda insiyatif alamadı. Varlığını maça koyamadı.

Defans en zorlanan yer oldu, ama onlara çok yüklenmek anlamsız, zira orta saha ve forvetin bu derece etkisiz olduğu bir takımda doğal olarak defans zorlanır.

İşin ilginç yanı, Daum gitti, Zico gitti ve hala bu takım süratli top oynayıp, atağa hızlı kalkamıyor, ve rakibi boğamıyor. Demek ki olay oyuncu dokusunda olsa gerek. Ağır, uzun hazırlık paslarıyla, adeta davul çala çala atağa kalkıyoruz, ve de ataklar rakip saha içinde eriyor.

Sezon başında çok girişmek manalı olmaz, ama sakin kafayla bakıldığında bu takımı ciddi anlamda ateşleyecek, birebirde adam geçebilecek bir kaç oyuncu takviyesi çok net şekilde ortada. Bu konuya çare bulmadan bizim geçen senenin üzerine vites atlamamız imkansızdır.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Başlıyorrrrrrrr

Vallahi başlıyor. 104 gün olmuş... Dile kolay. Gelenler, gidenler, düşenler - çıkanlar... Yılların sevgisi başlıyor... Daha da önemlisi, güzeli, spor KLUBÜMÜZ gene, yine, yeniden...

Bu yıl nasıl bir yıl olacak. Temennilerle analizleri birbirinden ayırmak lazım sanırım. Ben temennilerle bir başlayayım. 

Federasyon ve hakemler : Allah aşkına, kul hakkına... Bu yıl tarafsız olun. Kim ne hak ediyorsa o... Kararlarda da , cezalarda da neyse o. Anlamadığım birşey var. Cesur olun deniyor. İşini gereği gibi yapmak ne zaman cesaret oldu?
Kurallar uygulansın. Ayrım yapılmaksızın. Eyyam yapılmaksızın. LÜTFEN...

Takımlar : Herkes elinden geleni yapsın. Fairplay vs vs... Delikanlı olun yeter. Düşseniz de top oynayın, kafaya oynasanız da. 

Rakipler : Bu sene nihayet teşvik primi yasaklandı :) top oynayın...

Taraftarlar : Takımınızı destekleyin, üzerinden çıkar sağlamaya çalışmayın. Kızmayın, eleştirin. Küfür etmeyin. Üye olun, konuşun. Yönetilmeyin, yönetin. Paranızı kulubünüz lisanslı ürünlerine harcayın. Kıskanmayın, gıpta edin.

Medya : Adam gibi olun!!! Ekmek yediğiniz kapıya küfür etmeyin. Hele o kapıların en büyüğü üzerinden para kazanıyorsanız, o kapıya biraz saygı gösterin.

Fenerbahçe : Basketbolda biraz zayıfladık gibi görünüyor ama ümitliyim. Tecrübe başka birşey. Bu sene bayanlar voleyboldan da ümitliyim. Kombine almak için yeni spor salonunu bekliyoruz. Masa tenisçilerinin de desteğe ihtiyacı var. Avrupa şampiyonu olacaklar.

Futbol her zamanki gibi derin bir konu. Kezman gitti Guiza geldi, nöbetçi kral 11'de. 

BENCE :

  • Guiza ile Kezman arasında ciddi bir fark yok. Her iki oyuncunun da oynayabilmesi için destek lazım. Nasıl bir destek? Ya sürekli kanat baskıları ile ya uzun, kaliteli tek toplar ile. Bunu yapabiliyor muyuz ? İyi değil... Bunu yapamadıktan sonra sürekli koşan ve baskı yapan yeni bir oyuncumuz olur :)
  • Semih : 40 dakikalık canavar. Ama hala nerede dursun karıştırıyor. Alex'in pozisyonunda oynasın diye bizde Alex var. Garanti ediyorum, kenardan diri geldiği ve takımın da istekli olduğu her maçı onun golleri ile kazanırız. Ama ilk 11'de büyük maçlarda zor...
  • Aurelio gitti karalar bağladık. Neden ? Çift ön libero ile bu sorun çözülür. Selçuk diri olduğu her maç çözümdür. Bence eldeki kadro iyidir. Bizim sorunumuz Alex olmazsa ne olur.
  • Bombamız Uğur'dur... Oynarsa kraldır normal performansla bize çokkkkkkkk....
  • Devid önemli topçuymuş...
  • Emre, inşallah düzelir.
  • Burak, biraz daha yolu var
  • Kazım... Ah be Kazım... İste, Anelka'yı yazmaz kimse... Sen oyna, eğlen, keyif al... Ama büyük olduğunu bilmeden çocuk gibi olma
  • Aragones : kızmayın. Bu takım hızlı topu bu kadro ile oyanayamaz. Çatlasa yolu yok. Güvenmek zorundayız. İspanya'da kadro iyiydi diyorlar ama ben hiç bir kupada İspanya'yı zayıf hatırlamam ki ?
Kim şampiyon olsun...??? BİZZZZZZZZZZZZZ

Sevgiyle kalın

18 Temmuz 2008 Cuma

çareSİZ

Bu sefer futbol yazmak istemiyorum. Ya da herhangi bir spor dalı... Kardeş serbest kürsümü burası diyenlere ( okuyan varsa ) canım sağolsun diyorum.

Hayata dair herşey diye bir kitap vardı galiba ve çok düşünmüştüm. Hayatın herşeyi nasıl tanımlanır ki diye. Nedir hayat ? Nedir hayata dair olanlar? Yaşanmamışlıklar etkiler mi hayatı ?

Hayat sevgiyle yaşanır diyor kimileri, peki hayatı nefretten beslenenler ? Hayat saflıktır ! Peki ya köy kurnazları, kan emiciler, ucuz popülist politikalarla insanların ve insanlığın geleceğini satanlar?
Peki ya onlara kananlar! Küçük çıkarları uğruna çocuklarının geleceğini satanlar. Ne çok severdim oysaki dünya bize atalarımızdan miras kalmadı lafını. Bende sonra tufan mantığıyla bir akrep gibi kendini sokanlar.
O zehrin etkisiyle kıvrananlar ve belki de mutlu olanlar. Mutluluğu sadece bu andan, kendilerinden ve küçük dünyalarından ibaret sananlar.
Bir şiir bile okumadan, bir tiyatroya bile gitmeden benim haklarımdan çalan ama benim geleceğim için benle eşit hakka sahip olanlar.
Hakkı, hukuku kendilerinden ibaret sayanlar, ben yaptım oldu diyen, utanmayan ve sadece korkanlar...
Adaleti eski bir futbol takımı, diplomayı eğitim, arabayı cinayet aracı, kuralları başkası için, rüşveti hak sananlar...

Dünyayı sevin desem kaç yazar ki size. Güzel insanlar olmak önemli desem kaç yazar ki size. 
İnsan olmak önemli desem, insanlık desem, evrensellik desem, sevgi - saygı desem kaç yazarki size.

Yine de sizin için bile güzel insanlar adına kötü şeyler dilemeyeceğim sizin için. Hayat sizi hiç bir an çaresiz bırakmasın. Çaresiz kalmak en kötüsü belki de.




26 Mayıs 2008 Pazartesi

Spor Klübü

Evet, yeterli zaman geçti. Genele bakma fırsatı, insanlarla konuşma fırsatı, duygu ve düşünceleri yakalam fırsatı buldum. Sakinleştim. :)

Değerlendirmeleri bir kaç boyutlu yapmak lazım sanırım. 
Federasyon - MHK - Basın - Rakipler - Seyirci - Takım - Yönetim... Son olarak da klüp olmak

Federasyon : 2007 - 2008 sezonu futbol federasyonu açısından ilginç bir yıl oldu. Bir kaç yüzünü bir arada gördük ve iki federasyon yaşadık. Açıkcası ben bir fark göremedim.
Tamamen bence; çifte standart devam etti. Her iki federasyon döneminde de verilen ve verilmeyen cezalara baktığımızda haksızlıklar devam etti. Gerek A.Polat gerekse Yıldırım D.'nin öyle beyenatları oldu ki ve bunlar öyle ucuz cezalarla geçiştirildi ki...
Yeni federasyonun fenerli gözlemciler komitesi başkanına saldırı gani ama diğer iki klübün üyelerine ses yok. Ve bir de aklıma takılan küçük bir detay: A.Polat federasyonu ziyaret ettiğinde ne konuşuldu ?
Bence tas ve hamamda bir değişiklik olmayacak.

MHK : Hakemlerden ne beklersiniz? Hata yapmamasını yapıyorsa da standart aynı hataların yapılmasını. Bu sene hakem hataları şampiyonu belirledi futbol liginde. Bunu kimse inkar edemez. Bir MHK'dan ne beklersiniz? Yapılan hatanın cezalandırılmasını. Kabul bu sene iki MHK vardı ama ikisinin de hiç farkı yoktu. En basiti eskisinde Beşiktaş kupa maçı yenisinde GS kupa maçı rezilliklerini yaşadık. Yenisinde ne ceza verildi ? 3 hafta dinlendirme... Ve en ilginci uluslararası en parlak hakemimiz güya kasedi izlesin diye uluslararası mentoruna göndermişti. Sonuç : tıssssssssss adam gene sahada. Kabul bir dönemin MHK başkanı Güvener'in temizliğini yapmak kolay değil. Dikkat ederseniz tartışılan tüm isimlr ya o dönemin parlayan ağabeyleri ya da o dönemde yetişen söz dinleyen parlak çocuklar. Şimdi birer birer siliniyorlar. Ama kimse kusura bakmasın. Ben sonuca bakarım. C.Çakır tetikçilik yapmıştır.
Hakemlere rağmen kazanılacak lafı çok güzel ve bir o kadar da beyliktir. Zorunlu bir koşulu tanımlamak beylik bir laf etmektir beni lugatımda :) Hakemler bir takımın kolunu tutar ve bir takıma da destek olursa sporcunun psiklojisi bozulur. En baz örnek yenildiğimiz Bursa maçıdır. Tamam o maçı almalıydık, tabi ki almalıydık. Ama basit bir soru: 0-0'da iki korner atışında yapılan bariz iki penaltıdan biri verilse ne olurdu. Kötümser eleştiriciler : Kezman verileni ne yaptı diyebilir. O zaman bir örnek daha V.Manisa maçı G.Saray penaltısı. Kayseri maçı 2 metre ofsayt gol
Başka bir örnek : Biz sahasında en çok kart gören büyüğüz :) Kaleci dahil, G.Saray en centilmen klüp :):) Hadi canım denmez mi buna!!!

Basın : Fenerli medya lafına gerçekten çok bozuluyorum. Fenerli olmak zorundalar çünkü fener satıyor. Onun haricinde yarardan çok zarar getiriyorlar. Bizim klüple ilgili her olay abartılıyor, diğer bir klüple ilgili olayların pek üstüne gidilmiyor.
Basit örnek : Beyanatların sutunlarda aldığı paylara bakın. 
Basit örnek : Bizim lehimize olan pozisyonlar kaçar kere tekrar ediliyor,  rakip lehine olan kaç kez ? Ya da nasıl eleştiriliyor hakemler ?
Denizli maçında kaleciyle konuşan malzemeci ve ondan sonra yenilen komik golu, kim ne kadar yazdı ?
Bazın bizi kullanarak satıyor, biz de onları satalım diyorum ben.

Rakipler : Helal olsun valla. Gene yaptılar işlerini hem de gene gariban edebiyatıyla hem de bu yılın en pahalı transferleri ve en pahalı futbolcusu ile. Ligin şaşkalozunu da gene yanlarına alarak.
Hep diyorum, jimnastikçiler ne zaman akıllanıp da her "hıyarım" diyene "bende de tuz var" deyip koşmayı bırakacak ?
Son maçlarda ya da her zorlu maçta rakipten bir kaç kişiye transfer teklifi. Hocası ile basın önünde "anlaşacağız" açıklamaları. İBŞ maçı bir şikedir arkadaşlar. Dünyanın her yernde hemde. Sonuç : Tıssssssssssssssss
Ama bizi çözen ( vur Alex'e, her kornerde tut herkesi ) rakipler nedense Servet'in en büyük zaafını çözemedi. At arkaya uzun top...
Ya da G.S.nin Leverkusen maçını seyretmedi mi kimse ona göre top oynasın. Ama bize oynamak yetiyor Medya daha çok öne atıyor sizi :)

Seyirci : Kızmaya hakkımız var mı arkadaşlar? Biz değilmiydik: "uluslararası başarı gelsin de, salla Türkiye ligini" diyen. Öyle yaptılar işte onlarda. 
Hep ikilem yaşadık. Hep dürüst ve centilmen olmaya çalıştık. Olduk da... Objektiflik adına en çok kendimizi biz eleştirdik. Bazen destek olmak adına sustuk.
Ama büyük gururlar yaşadık. Fazlasını beklemek de hakkımız. Ama bizim de bir kararlılığımız olmalı. Demek Türkiye ligi pas geçilmeyecekmiş.
Ama bu seyirci gene de takdire şayan. Bu klubün Voleybol takımı maçında bile 500 kişi dışarıda kalıyor ve Basketbol erkekler play-off maçında 10.000 kişi oluyorsa daha ne demeli ki ?
Daha yapacak çok şeyimiz var. Kendimizle tartışmayı klüp çıkarları için daha iyi yapalım. Bakın mesela kendimizi hep kavgacı addediyor ve bu suçlamaya sessiz kalıyorduk. Bu seneki iletişim politikamız çok farklıydı... Tartışmadık bile. Ama kavga eden kazandı. Demekki sorun kavga etmekde değil başka yerlerde. Hatta bazı radyocular o kavga dolu lafları esprili olarak nitelendirdi :)

Takım : Kalite iyi ama transfer şart bence. Zico ile mi ? Neden olmasın ? Zaten eğri oturup doğru konuşalım. Bu kadar Brezilyalı varken bir Alman vs hoca intahar olmaz mı ?
Ama bu takımın bence sağlık heyeti bir gözden geçirilmeli. Giden gelmiyor.
Bu takıma mutlaka bir mentor ya da psikolıg desteği sağlanmalı ve takım olma eğitimi verilmeli.
Transfer nereye ? Bir pivot santrfor. Semih'mi vs.mi tartışmasına gerek yok. Semih'in özellikleri farklı. Nefesi de yetmiyor. Bu ortada.
Orta sahada en az iki. Düzgün 1-2 stoper. Sağ kanada takviye. Sonra devam.

Yönetim : Herşeye rağmen teşekkürler. Aziz Yıldırım tek adam diyorlar biz de bu gaza geliyoruz. Basit bir soru daha. Klübün geldiği büyüklük sizce tek adam yönetimine izin verir mi ? Tesisler, çok sayıda branş ve gelen başarılar. Bir kişi, iş bölümü olmadan hepsine yetişebilir mi?
Daha iyi olmasına adına çabaya devam ve tekrar teşekkürler.

Sonuç : Keşke şampiyon da olsaydık. Olabilirdik de. Ama bence uzun vadede biz doğru yoldayız. Çocuklar daha çok Fenerli. Ve biz futbol klübü değil, spor klübüyüz.

Forza Fener


12 Mayıs 2008 Pazartesi

13 Eylül 2007 ve bugün

Aşşağıdaki yazı, 13.09.2007 tarihinde yazılmıştır...

Sıcağı sıcağına yazınca belki farklı olur dedim. Maç yazısını yazarken nasıl bir giriş - gelişme - sonuç olsun diye düşündüm, sanki kompozisyon yazacak gibi. Acı ama gerçek, çünkü gene keyifle yazamayacağım :(Olayı üçe ayırmaya karar verdim. Zico ve yeni sistem, oyuncular, hakem...Ben oynanan oyunu kötü bulmadım aslında, fazla pozisyon vermeden ( ki o da gol oldu, Volkan adama değil, topa baksa o da olmayacaktı ) ve bol pozisyonlu izleniminde bir maç seyrettik. Sanki Fener defans olarak bu 3 - 5 - 2'yi kıvırır gibi ancaaaakkkk... Hakikaten 3 - 5 - 2'mi oynadık o tartışılır. Bu sistemde defans çok sırıtmadı ancak her zaman söylediğim gibi Önder sağ bek değil ve bu sistemin de sağ adamı olamayacağı gibi topu kullanma becerisi sınırlı olduğu için maalesef göbek adamı da olamaz. Lugana ve Edu ok ama Carlos bu sistemde çok yorulur gibi duruyor. Benim beklentim Wederson ile Carlos solda şeklinde idi. Ama en kötüsü çift santforlardan biri yine gezgin adam rolune soyunmuştu. O gezgin adam ki harcadığı onca efora rağmen diğer santfor olma rolunü üstlenemedi ve bence bu Zico'nun hatasıydı.Diğer hata bence yine Zico'nun bir teknik direktör olarak bu sistem için gerekli konsantrasyon ve özgüveni sağlayamaması idi. Hayatımda ilk defa Selçuğu bu kadar tedirgin gördüm.Ve yine bu sistemde korkudan kıpırdayamayan Ali Bilgin'in o özgüven erezyonunu... Futbolcular 30 - 40 dakika yine topun arkasında kalma oyununu oynadı ve defanstan dönen topa yine 30 metre tek bir Fenerli giremedi.Alex çok iyiydi ve bu bence sistemin eseri idi... İlerde her halükarda kalabalıklaşınca tutulacak adam sayısı arttı ve Alex de boş koşularla kendini açığa çıkartabildi. Rakip sadece rahat rahat Kezman'ı tuttu, öbür santrfor tutulmamak için olsa gerek sağa sola deplase olmakla meşguldu.Sonunda süper Zico gene yapacağını yaptı ve dili dışarıdaki Ali Bilgin'i değiştirmek için 70. dakikayı bekledi. Anlamadığım bir şekilde de Selçuğu çıkardı yanında Devid'i değiştirmek yerine. Lazaroni de 70'i beklerdi mutlaka. Bu acaba bir Brezilyalı takıntısı mı?Hadi Selcuğu çıkartı ( belki de sakatlandı, yorum yapmamak lazım ) yerine giren Gürhan'ın görevi neydi ?Süper Zico diğer süper hareketi için dakika 82'yi bekledi. Süper yedek, genç Semih oyuna girdi. ( Pa - ra - tor 37'lik Şükür için;"gençler böyle söyler" dedikten sonra gençti vallahi ) Ve bilin bakalım sonra ne oldu? Bir kanadı R.Carlos öbür kanadı C.Kazım olan Fener topu bunlara geçirip iki santforuna kanat ortası yapmak yerine orta sahadan şişirmeye başladı.Bu Zico, elektrik değilki meret biraz da pozitif verelim... Olmuyor, olamıyor...Rize'den bahsedemeyeceğim, çok koştular, çok çabaladılar ama onların konsantrasyonu maalesef bizde yoktu ve bu da maalesef T.Direktör göreviydi.Gelelim oyunculara, Volkan iki hata yaptı. Birini hep yapıyor ve topları bakarak kötü şişiriyor ama maalesef öbürünü de hep yapıyor, yan toplarda yerden top yerine adama atlıyor :(Edu ve Lugano bence iyiydi. Önder dediğim gibi, yetenekleri kısıtlı ve sırıtıyor. Orta yok ( var da... ) düzgün pas yok falan falan.Carlos korkudan ekonomik oynamaya çalıştı. Aurelio yorgundu, yine de sırıtmadı. Selçuk gergindi. Ama bu sistemde göbekte mutlaka Appiah olmalı. Çünkü göbek oyuncuları hem topa hakim hem de ileri doğru oynayabilen adamlar olmalı. Ama Aurelio'da bu pas yeteneği kısıtlı.Alex dediğim gibi gayet iyi idi bence. Ali Bilgin bu sistemde göbekte oynar, sağda değil. Colin daha iyi bir başlangıç olurdu. Girdikten sonra da pek bir şey yapma şansı olmadı. Önder'in önünde 5'in sağı olmak kolay değil :(Kezman, uğraştı, didindi, bir attı bir kaçırdı... 2 top varki öbür santrfor hakiki santrfor olsa dönen ve boş bıraktığı toplara golü yapardı.Hakeme gelelim. Söylemek istediğim çok şey var ama terbiye diye bir şey de var. Bu maçtan önce Chealse maçı vardı ve 11 dk.ka uzadı. Kaleciye sarı kart göstermek için 85'leri bekledi ( ki bizim stadta bizim kalecilere daha çabuk kart gösteriliyor ) sonunda 3 dk.ka uzattı, o zaman kaleciye helal olsun. 6 oyuncu değişikliği zaten 3 dk.ka, sakatlıklar vs 5 dk. bir de kaleci... Ama kaleciye kart gösterip 3 dk. uzattığına göre bu kart haksız bir kart...Aurelio'yu arkadan iten vatandaşın kartı var diye pozisyona faul bile vermedi ve kart gösterirken kartı olmayan Rizeli oyuncuları tercih etti. Kezman'a yapılan faulleri külliyen es geçerken onun dokunduklarını çaldı, ikililerde tercihler genelde Rize'de kaldı.Ben de bu sayede bu sene GS.nin neye güvenip bu kadar para döktüğünü anladım. Beşiktaş başkanı olacak vatandaşın da niye şarlamaya başladığını. Çünkü 3 -5 maç sonra Zico da düzelse bu iş böyle giderse futbolcularda "biz ne yapsak olmayacak" psikolojisi oluşacak ki işte o zaman yandık...Hepsine helal olsun. Federasyona da, MHK'ya da... Yolunuz açık olsun. Bu sene el birliği ile ( bizim katkılarımız da olacak tabi ) GS şampiyon.

Bir yazı daha gelecek tabi ki...

Yine de Forza Fener

ADALET

Aslında eğitim sorunu gibi cok klasik bir kelime ama bu unsur cok seyi anlatır derinlerde. Bu sezon icin de kime sorarsanız sorun, ligdeki sıralamayı yaptığında. FB-GS-Sivas-BJK yapıyor. Bu sıralama adaletlidir. Buna duygusal falan bakıp da cevapğ vermiyorum, ama futbolun adaleti herseye yansımalı, kötü örnekler örnek olmamalı. Bu kötü örnekler türk futbolunu da etkileyecektir. bakın göreceksiniz, teknik direktörü bile olmayan, bir sürü sorunlarla uğraşan, hatta tarikatçı bağlantılarla gündemde olan bir takımın şampiyon olması futbolun geleceği açısından tehlikelidir.

Bu kötü örnek takımın şampiyon olması bir sürü yatırım yapan takım ve futbolun içindekileri de gerek yok sözleriyle geri çeker. Bu durumda sponsorlar azalır, yatırımlar azalır, eeeeeee herkes kötü örnekle yola çıkmaya başlar. İşte esas kötü olan da bu. Amaaaaa FENERBAHÇE şampiyon olsaydı. Bu diğer klüpler için örnek olacaktı, Türk futbolu için mrnek olacaktı, diğer klüpler kendilerine gelmek zorunda hissedeceklerdi. Çünkü hem şampiyon olmuş hem de avrupada belli bir yere gelmiş FENERBAHÇE ile başa çıkmak için çok şey yapmak gerekecekti. işte bu da ligimizin değerlenmesi ve dümnyada izlenmesi için yatırımların artması anlamına gelecekti.

Bu arada sevgili dostum Cenk Kıral'ın ve onun gibi düşünenlerin veya bunu bize düşündürtmeye çalışan yatırım karşıtı FENERBAHÇE lilerin "RUH YOK" söylemine. fenerbahçelilik ruhu taşımayan futbolcuların çoğunlukta olmasına. Bu söylem çok da geçerli değil. Aslında GS deki bu aborjinler misali bir yapılanma yani GS ruhu ile alakası yok. Dİçerden ve dışardan yalınızlık korkusu, kenetlenmeyi arttırdı sadece. ve tabi ki ruhu ateşledi. Ama bu ruha baktığınız zaman, son 7 haftada ne kadar kötü olduklarını da görmezden gelmeyiniz. Bu nasıl ruhmuş ki, son anlarda maçlar kazandılar. sadece "Çıkmadık candan ruh kesilmez"

Bakın göreceksiniz, şampiyonumuz gruplara kalmak için çok zorlanacak, kalmaası mıcize olarak görüyorum. Ama tekrar mı aynı şeyler, onların şampiyonluğundaki en büyük sebep olan bizler ve çok bilmişlik, vurdumduymazlık, aymazlık ve ukalalık tekrar başımıza iş açmazsa tekrar ruh mu ortaya çıkar. elemelerde bizim işimiz cok zor değil, ama onlar kalamaz ise Eeee ne olacak Ruh larına !!!

11 Mayıs 2008 Pazar

LEJYONER KADRO SIRADAN SONUÇLAR

Dünkü yazıma ilaveten bir konuyu altını çizme adına farklı bir yazı ile dikkatinize sunmak istedim. Özellikle bu sezon daha da gözüme batan bir konu. O da, takımın içindeki yabancıların çoğalarak, takımın özündeki Fenerbahçelilik ruhunun önüne geçmesi. Yabancı oyuncuların gelmesine karşı değil, bilakis taraftarım, ama bunu yaparken, bu işin esasında taraftarlık ruhuna da değen yönleri olduğunu unutmamak lazım. Neredeyse tamamı bu takımın nüvesindeki Fenerbahçelilikten uzak, bir tür lejyoner kimliğinde olmasının bizi nerelere taşıyacağına sanırım herkes şahit oldu. Bir FB'li için GS maçının önemini ne kadar anlatsanız da onu ancak bu topraklarda okulda, iş yerinde, kahvede o rekabeti soluyan insanlar anlar. Bir maça çıkarken üstündeki formanın kaç gram geldiğini, neden sonuna kadar maça asılması gerektiğini ancak o formayı üstüne geçirmeyi hayallerinde yaşatanlar anlar. Kimseye bunu izah edemezsiniz, etseniz de yaşatamazsınız. Ali Samiyen'de maç kaymetmek değil, kaderini korku dolu bir ruh haliyle kabullenip, mahkum oynamaktır bizi üzen. Çünkü bu topraklarda bunu asla kabullenmeyen 20 küsür milyon taraftar vardır, ve onlara çıkıp "insan yaşadıkça öğreniyor" diyemezsiniz.

Bugün takımın içinde çok değerli oyuncularımız vardır, şüphesiz. Ama, toplamda bakıldığında ruhunda Fenerbahçelilik taşıyan kaç şahsiyet vardır tartışılır. Lejyoner derken sadece yabancı pasaportu taşıyanları kastetmiyorum. Ali Bilgin gibileri de benim bu tanımıma uyan oyuncular. Çünkü eğer onlarda benim bahsettiğim türden Fenerbahçelilik ruhu olsaydı, 2 hafta önce Ali Samiyen'de korku tünelinde girmiş ilkokul öğrencisi gibi dolanmazlardı. Hiçbir halini hiçbir zaman sevmediğim, sevemediğim Hakan Şükür'le Hasan Şaş'ın şu halleriyle GS'ı bu ortamda şampiyonluğa taşımalarıdır beni üzen. Umarım beni üzdüğü gibi, birilerinin de bazı şeyleri görmesine yol açıyordur.

Son tahlilde, aslında kimse yönetimden illa ki dünya starını getirmesini istemedi. Belki de FB'nin yapması gereken, tekaüt olmuş futbol molozlarına milyarları vermek yerine, Afrika'da geleceği parlak oyuncuları 13-14 yaşlarında buraya getirip, 3-4 sene kendi normlarımızda eğitip, hale yola soktuktan sonra kendi starlarımız haline dönüştürmek olmalı. O zaman hiç olmazsa, ruhunda Fenerbahçeliliği yaşatan lejyonerlerle ilerleriz, ki bence denemesi çok da mantıklı bir yaklaşımdır.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Geçmiş Olsun 2007-2008 sezonu













Herşeyden önce herkese geçmiş olsun, GS'lı dostlara da tebrikler. Öyle ya da böyle, bir sezon daha bitti, ve aslında işin özünde bir sezonu geride bırakarak, bir sene daha yaşlandık. Bu da ayrı bir gerçek. Benim şahsen bilinçli olarak anlayarak geçirdiğim 34. lig sezonu oldu. Aslında, 2006'da Denizli faciası ve bu sezonki yanlışlar olmasa, bugün bu yazıyı toplamda 20. ve üstüste 5. şampiyonluk umutları üzerine yazabilecektim. Hani öyle çok da uzak bir durum değildi eğer bazı saçma hatalar yapılmasa.












Önce bu sezona dönüp bakarsak, olay çok hoş başlamaya namzetti. GS, sulu bir 19 Mayıs derbisinden sonra 5 maç seyircisiz ceza almış, biz ise Roberto Carlos gibi ilavelerle son derece moralli bir giriş yapacaktık, ama olmadı. Daha ilk başta Istanbul Büyük Şehir Belediye'ye 2-0 yenilerek işe yanlış ayakla başladık. Sonra CL telaşı filan derken lig hep kenarda boş zamanlarımızdaki hobisel bir takılmaya döndü. Aslında, bu defa (önceki pek çok senenin aksine) CL'deki güzellikler bizim kendi ligimizdeki eksikliklerimizi ve hatalarımızı görmemizi engelleyen bir örtü gibiydi. Hiç olmayacak yerlerde, olmayacak puanları saçtık, ve ama bunlar olurken de, sanki 'zamanı gelince tüm zayıf aldığı sınavları bi şekilde kurtaracak öğrenci' gibiydik. Aslında, daha ilk baştan görülmesi gereken başka bir unsur da fikstürdü. Bu seneki fikstür son yıllarda benim gördüğüm en zor fikstürdü. Tüm derbileri ilk yarıda oynayıp, GS ile sondan 3. hafta, ve en sonda da Trabzon'la, hem de ikinci yarıda onların sahasında oynayacaktık. Bu demekti ki, bizim son 3 haftaya 10 puan filan gibi bariz bir farkla girmemiz gerekirdi ki bir kazaya kurban gitmeyelim. Daha fikstürü ilk gördüğüm zamanki korkum ne yazık ki başımıza geldi.












Şimdi oturup tek tek tüm maçların analizini yapmak yersiz olacak, ama sezondan bence alınması gereken derslere odaklanırsak, bence en önemli konu başlıkları şöyledir:












ZICO: daha sezonun başından itibaren hep eleştriler vardı. Her maça standard aynı tertip ve düzenle başlaması, oyunu okuyamaması, hatta bazen çok temel teknik direktörlük ögeleri bile eleştirildi. Bence Zico hayata ilişki odaklı olarak bakan ve çok da zeki ve yaratıcı olamayan birisi. Futbolculuk günlerindeki ışıltı ne yazık ki antrenörlük kariyerine yansımamış. Halbuki ilk sene takımı ve ülkeyi tanıdıktan sonra, artık bu sene olayı şaha kaldıracak hamleleri yapması gerekirken, çok lüzumsuz noktalarda olayı açmaza sürükledi. Kezman'da inat etmesi, takıma santrafor mevkisinde kafa toplarında avantaj sağlayacak birisini aldıramadı. Takımı 1.lige bir türlü tam olarak motive edemedi. Rotasyon diye Bursa'ya yenilmemiz, Ankaraspor maçındaki penaltı düzensizliği, ve bunun gibisinden çok temel hataları oldu. Hele hele son dönemdeki Maldonado tutkusu göz göre göre şampiyonluğu GS'a verdirdi. Bence FB gibi takımların başındaki kişiler bu tür kritik anlarkaki hayati müdaheleleriyle olaya adlarını koymalılar. Zico, özünde ilişki odaklı bir kişiliğe sahip olduğu için, futbolcusuyla kuracağı ilişkinin özünü daha makro anlamda takımın genel menfaatlerine yeğliyor. Böyle olunca, çok bariz anlamda yanlışları olan futbolcular 'birgün düzelecek' beklentisi ile maçı zora sokuyor, hatta batırıyor. Ayrıca, en hayati maçımızda GS'a karşı takımı motive edememesi de bariz bir şekilde ortadaydı. Hayret bir şekilde, Türkiye'nin teknik direktör anlamında tutarsızlığı en yüksek lider takımlarından olan FB, bu defa son derece istikrarlı şekilde Zico'da ısrar ve inadını devam ettirerek onun yanlışlarına ortak olmayı benimsedi. Bence Zico'nun hali ortada, ve bana umut vermiyor. Mutlaka seneye yanında oturan kurt bir fulbol dehasıyla işi götürmesi gerekiyor, aksi halde Zico'nun hayat felsefesiyle gidilecek fazla bir yer olmadığını düşünüyorum.




YÖNETİM: En temelde Zico'nun yönetiminden de sorumlular. Transfer döneminde sadece Carlos ile işin gitmeyeceği ortadayken, gerekli ilaveler yapılmadı, ve kendiliğinden oluşan mucizelere medet bağlandı. Bence takımın moral motivasyon ile kritik maçlara konsantrasyon konusunda profesyonel bir spor psikoloğunu devreye almamaları yüzünden sezonu kupa alamadan, sadece bir kaç başarılı Avrupa maçı ve bazı derbileri alarak bitirmemizde çok önemli payları var. Ayrıca, takımda özden yetişme Fenerli oyuncu bırakmamaları da takımı komple lejyoner stili, elini taşın altına sokmayan oyunculara mahkum etti. Tuncay gibi, yenilgiye isyan ederek, braveheart gibi kadere meydan okuyan oyuncuların takımda hiç olmamasına seyirci kaldılar. Appiah'ın sakatlığı sonrasında Maldona'yı getirerek takıma ciddi anlamda düşüş yaşattılar.






ALEX: ikinci yarıdaki GS maçı gibi kritik yerlerde olaya ağırlığını koyup, takımı ateşlemesi gerekirken, çok pasif kaldı. Zaten futbol stili de, Tuncay gibi yırtan ve sürükleyen türden değil. Devreye girmesi beklenen bir çok sıkıntılı maçta aynı eski Alex gibi tatlıya sütlüye pek dokunmayan, adeta misafir oyuncu gibi takıldı. Bence kalması lazım, ama yanına mutlaka daha yırtıcı ve maçın en zor anlarında elini taşın altına sokabilecek braveheart usülü adamlar lazım.






CARLOS: aslında ben oldum olası bu adama ısınamadım. Bana olayını bitirip de son demlerini oynayan tekaüt futbolcu türünü yansıttı. Real Madrit'te iken de sebebini tam çözemediğim bir iritaston hissederdim bu adama. Ligde olayı bir türlü koparamamıza sebep olan lüzumsuz puan kayıplarında başrolü oynayanlardandı. Kendi kanadını boş bırakması neticesinde çok lüzumsuz goller yedik, ama ne hikmetse, kimse onun bu tarafını yazmadı. Maç içindeki bir kaç hareketine aldanan gözler onun kendi savunması gereken yerde durması gerekirken alıp başını gitmesi sonrası yenen gollerde (mesela ilk yarıdaki Kayseri maçı) onun hatasını göremedi. Bence Carlos bir anlamda önde giden bir futbol şarlatanı. Zaten son maçlarda hiç oynayamadı. Bence en fazla 1 sezon sonra o da gitmek ister ve biz de bu şarlatandan kurtuluruz. Kendisini meşhur eden uzaktan şutlarla attığı gollerden bir tanesini bile göremedik, ve hatta şut atma inadı yüzünden olası mümkün pek çok gölü heba ettik.




GÖKHAN: bence senenin en olumlu adamıydı. Uzun yıllar kanatlardan akın yapma engeli olan FB'de bir devri kapattı ve çok olumlu işler yaptı. Son haftalarda form düzeyi çok düştü, ama yine de FB'nin en önemli ismi. Gerçi Türkiye Kupasındaki GS maçındaki lüzumsuz kart görmesi olmasına rağmen FB'de uzun yıllar oynamasını arzu ederim.




LUGANO: önemli ve iyi bir oyuncu, ama profesyonelliğe hiç yakışmayan siniri yüzünden Fenere çok pahalıya mal oldu. Kalması lazım, ama mutlaka terapi görüp lüzumsuz sinirini yenmesi lazım.






EDU: CL maçlarında kendi kalesine gol attı, ama yine de genelde başarılıydı. Artık FB


defansındaki en önemli adam haline geldi.






VOLKAN: bazı maçlarda FB gibi bir takımın kalesi için çok hafif kaçtı. Son GS maçındaki hamle hatası bizden şampiyonluğu götürdü, ama yine de gelişmesi mümkün. Çok daha fazla çalışması lazım.






AURELIO: FB'nin en kritik adamı. Eğer o oynarsa Fener bir başka oluyor. Bu sene ne yazık ki eski formunu koruyamadı ve kritik maçlarda olaya el koyamadı. Orta sahada eskisine oranla çok silik kaldı bu sene.






SEMİH: olay adam. Kimine göre FB'nin tartışılmaz forveti, kimine göre ise FB için hafif kaçan birisi. Çok kritik dönemlerde iyi işler yaptı, ama ben ona sıcak bakanlardanım. Bence kafa toplarına hakim sıkı bir santraforun yanında çok iyi iş yapabilir.






KEZMAN: her zaman olay adam, ama bence artık Fener'den gitmesi gereken birisi. Hem bazı maçlarda takımı yanlız bıraktı, hem de kendini çok yıprattı. Ne hikmetse forvette ayağında topla hiç bir savunma oyuncusunu geçemedi, ama bazen de çok kritik goller attı. Yine de FB'den gitmesi daha hayırlı olacak. Bence artık Katar filan gibi bir ülkeye gidip, emekliliğe oradan giriş yapmalı.






DEIVID: geldiği ilk sezondaki hayalet oyuncu (veya halı saha oyuncusu) halini bu sene çok ilerletti, ve Alex'in pasif halini çok iyi tamamladı. Kritik maçlarda insiyatif aldı, Chelsea'ye inanılmaz bir gol attı. Çok yetenekli, her iki ayağını kullanabilen, tehlikeli bir oyuncu, ve bence kalması lazım





UĞUR: ilk başlarda tepki görmesine rağmen bence yine de FB için önemli bir adam. Sol kanatta bence Carlos'tan bekleneni Uğur yerine getirdi. Kendini biraz daha geliştirerek, öz güvenini arttırmalı ve oyuna daha direk insiyatif alarak katılmalı, hatalı paslardan sonra moralini bozmamalı.






işin sonunda ligi ve kupayı kaybettik, ama bana esas koyan içinden Fetullah geçen adamların zaferi alması oldu. Hatta, iş o hale geldi ki, antrenörsüz bir GS, bu adamların moral motivasyon desteği ile ligi şampiyon bitirdi, ve sanki o ilahi gücün desteği ile adamlar zafere ulaştı. Artık memleketin bu derece kritik ayrımlara ulaştığı bir dönemde hayal bile edemeyecekleri zaferi ellerimizle biz onlara sunduk. Diğer düşünülmesi gereken hadise ise, FB'nin en kritik maçlarında GS'ın yarısı kadar bile hırs ve istekle oynamamasıdır. Bu takımın içinde böylesine önemli oyuncular olmasına rağmen, Ali Samiyen stadında böylesine mahkum oynaması FB yönetimi açısından ciddi olarak ele alınması gereken bir hadisedir. Ali Samiyen'deki yenilgiye rağmen umutların halen devam ettiği haftada oynanan renksiz ve hırsı olmayan oyun tarzı FB'nin ciddi anlamda moral motivasyon desteği eksikliğini göz önüne çok çarpıcı olarak sermiştir. Aynı dakikalarda Sivas'ta GS'ın inanılmaz bir hırs ile Sivas'ı darmadağın etmesi bizim açımızdan kanayan yaranın acil olarak ele alınmasını gerektirir. Bu takıma öncelikle profesyonel spor psikoloğu desteğini, ve takımda FB ruhunu yaşatan isimlerin varlığını sağlamak lazımdır. Tamamı lejyonerle dolu bir FB hiç bir zaman taraftarın beklediği ruhu sağlamayacaktır. Umarım artık yönetim transferlerin yanında bu eksikliği de acil olarak görebilir ve çaresini alabilir. Maçlar kaybedilir, spor içinde yenmek kadar yenilmek de vardır, ama FB gibi bir takımın içinde yaşaması gereken bir takım hırsı lazımdır, ve bu hırs gerekirse 1-0 yenilgiden maçı çevirmelidir. Bizi üzen yenilgi değil, bu hırsın olmaması, ve yenilgiyi taa en baştan kabullenme halidir. Umarım yeni sezonda bu eksiklik de giderilir.