29 Ekim 2008 Çarşamba

Uzaklardan


Herkese merhaba, buradan butun maclari izliyorum. Sezon basladigindan bu yana kısmetsizlik veya moralsizlik bize de sirayet etmisti. ben bile buradan inancımı oraya yetistiremiyordum. Sizlerin de bu inancsizliginin stada yansidigi ortada.

Biz bugunlere gelirken hicbirseyi takmadik, basin, diger kulupler ne derse desin inancımızı devam ettirdik. Ama bu tip akaklıklar moralsizlikler olacaktı bir gun. Bunu da medya cok iyi kullandi. Fenerbahce nin ustune cok geldi. Zaten saldıracak yer arıyorlardı, Baskan dan tutun da, sporculara kadar heryeri didik didik ettiler. Onlar degil miydi gecen yil gaz verip seyircimize Alex'i ıslıklattırmaya kalkışan, onlar degil miydi, Aziz baskana kıskırtan. Su anda da motivasyonların bozuk oldugu bir ortamda bu yaratılıyor. Takım aynı takım, yönetim aynı yönetim. Bizlere dusen ise bu bozgunlara boyu egmemek. Bunlara boyun egen ve egmeye meyilli seyircilerin tavrı ortada. Onların derdi baska, ama saldıracak yer bulunca durmuyorlar. Onların derdi fenerbahce uzerinden rant elde etmek.

Ancaaaak bizim gibi bilincli seyircilere dusen gorev ise her durumda ve ahvalde destegi surdurmek. Sezon acilisindan bu yana butun olumsuzluklara ragmen o gucu sporculara verirsek, bu morali asilarsak bunların hepsi aşılır. Ama "ya yenilirsek, ya elenirsek, ya, ya...." bunlar arttırmak mumkun. Her ne olura olsun pozitif enerjinin aktarıldığında eminim. Biz kendimzi kotu hissedersek kotu oluruz, iyi hissedersek iyi oluruz. Aslında halk arasında bir soz de vardır, "sansli oldugunu soyleme, nazar deger" hayır aslında bu yanlış bir inanıştır. Sansli oldugunu soyle ki, sans hep yanına olsun, sansı çağır.

Sizlerin stad da, diger seyircilerin ekranlardak inancının sahaya yansıyacagına eminim. Asla pes etmek yok. Bence yonetim en iyisini yapıyor, bzim gibi bir ulkede demokrasinin, herkese soz hakkının olması gerkmedigin dusunuyorum, her kafadan bir ses cıkması halinde isler allak bullak oluyor. Tek etkili ve tek ses olmalı, bu aslında faşizan bir yonetim sekli gibi de algılanabilir, ancak kurumallasmanın olmadıgı, olamadıgı ve aslında olmasının pek mumkun olmadıgı yerlerde bu TEK ADAM lık nosyonunun avantajları fazladır.

Bizler asla panige kapılmamalı, medyanın gazına gelmemeliyiz. Yonetime Aziz baskana saldırmak icin fırsat kollayanlara yer acılmamalı. Onların amacı baska. Eskiden kulupte fink atan, heryere girip cıkan, her oyuncuyla her an konusan, gazeteciler artık yoklar, olamıyorlar. Iste bu sebeple de haber alamıyorlar ve uydurup uydurup yazıyorlar. Onların kızgınlıgı buradan, FB TV den izlemek, internet sitesinden 2. agız olarak duyurmak islerine gelmiyor. Bizim kızgınlıgımızı icinde bizler bahane ararken yine okuduklarımızla bir fikir ve kanaat edinmemeliyiz.

Ben taaaaa buralardan bu okuduklarıma inanmıyorum. Onların ne kadar dogru soylediklerini biliyorum. Siz siz olun inancınızı kaybetmeyin. Bu takımı HEP DESTEKLEYIN, TAM DESTEKLEYIN. Muhtac oldugunuz kudret yukarıdaki resimde mevcuttur

Hepinize sevgiler, selamlar

SARI LACİVERT gunler sizin olsun.

Hakan Celik

26 Ekim 2008 Pazar

ALEMDE BİR NEFES ALMAK

Dün geceki galibiyetle bir nebze olsun nefes aldık, ama acaba nereye kadar?


Maçı fazla detayına girmeyeceğim, ama tek sevincim uzun zamandır unuttuğumuz verimli Alex frikiklerinden defanstan gelen vuruşlar oldu. Hem Lugano hem de Edu iki güzel gol attı. Takım çok hırslı ve verimli oynadı. Herşeye rağmen güzel ve zevkli bir maç izledik. Olayı abartmamak adına burada kesiyorum, çünkü topu topu bir maç kazandık, o da güzelim ligimizin orta karar bir takımına karşı.


Yönetim adına Ali Koç dün Divan Kurulunda ve maçtan sonra ilginç açıklamalar yaptı. İletişim adına güzel adımlar attılar. Ancak, onlara soracak olsam şunları sorardım:

- bu yeni iletişim politikasının gerisinde ne tür radikal değişiklikler olacak?
- yine takım adına herşeyin Başkan'da toplandığı, her tür transferin Başkan tarafından yapıldığı ortam devam edecekmi?
- Fenerbahçe takımının bugünden itibaren değişen tarafları ne olacak?
- modern klüp yönetimine ne zaman geçeceğiz?
- Takımı Avrupa standartlarında üst düzey şekilde taşıyacak oyuncu ve yönetim modeli ne olacak?
- Bu kadar uluslararası yıldızlarla dolu bir takımın motivasyon becerisi nasıl geliştirilecek?


Korkum o dur ki, bu yapılanların sadece göstermelik önyüz boyamaları olarak, arkada herşeyin aynı gittiği bir yapı ile yola devam etmemiz. Eğer tüm bu gelişmelerin ardında radikal değişiklikler olmayacaksa, kahrımız devam edeceğe benzer. Allah bizi daha kötü günlerden korusun.

saygılar,

Cenk

21 Ekim 2008 Salı

Gülsek mi, ağlasak mı ?

Bir arkadaşımın başlıkla ilgili çok güzel bir önerisi oldu ama ben site kapanır diye endişelendim... Kaç okuyan var onu da bilmiyorum ama...Olsun... Bi de iyice sebebi olmayalım.

Nasıl bir ruh halimiz vardı? Ona bakmak lazım belki önce. Herkes gelmiş, Ankara ekibi bile ama eh işte modundayız. Kötü bir yenilgi olmasın da. Takıma da teknik ekibe de güven kalmamış. Kötü bir durum.

Yedek kulübesi yine hüzün veriyor.

Hakem yine bir kere bile ev sahibi takım demiyor.

Arsenal, vallahi Arsenal ve Fenerbahçe yine Fenerbahçe. Hani herşeyi çözdüm sanırım bu yaşımda ama sanırım biz niye kötü olduk mu çok kötü oluyoruz çözemedim.

Teknik analizlik bir durum yoktu. İki durağan stoper, kaptırılan iki topta, Alex - Semih ve Guiza üçlüsü oynasın diye iki ön libero ( ki Maldonado ya farkında değildi ya emeklilik işlemlerini yaptırmıştı ) ve sağ kanatsız düzende Gökhan iki gol. Sonra atılan bir gol ve 3 dakika sonra bir kopya gol.

Maldonado facia, Gökhan orta yapamıyor, İspanya ligi gol kralı iki topun altına giremiyor, Türkiye ligi gol kralı durduracağı topa vurmaya çalışırken ıskalayıp vuracağı topu düzeltmeye çalışıyor. Hakem Selçuğu bir sarı ile durduruyor. Takımın en iyi adam tutanı Lugano iken Edu adam tutmaya çalışıp perişan oluyor. Burak oyuna giriyor ama piknikde gibi. İsyan eden kimse yok. Alex bilinmez bir sebeple küsüyor ki araya çok iyi 4-5 top atmışken.
Hayrettir Uğur - Carlos ikilisi iyi ama olmuyor. Çift santrforla düzgün orta yapamadan adamlar 5'de biter yapıp 5.'yi de atıyorlar.
Biz 9 pozisyon 2 gol, onlar 7 pozisyon 5 gol ile maçı kapatıyor. 

Aragones'mi intihar ediyor, futbolcular mı yönetim mi bilemedim. Ama bildiğim birşey var. Birileri en azından bize ne için neler olduğunu açıklamalı

Yine de, her zaman Forza Fener

19 Ekim 2008 Pazar

Şampiyon gibi sevindik ya buna....

18 Ekim 2008 kocaelispor maçını bir toplantıda izledim. Sinema salonu tadında ama son zamanlarda olduğu gibi tatsız... GS.lisi BJK.lisi değiişik bir toplulukla. Gerçi biz hariç hepsi ana ya da baba tarafından kocaeli'li olduğunu iddia ediyordu :):)

Maçla ilgili en azından kazandığımıza göre teknik analiz yapabiliriz bence :)) En azından teknik tarafında...

Maçla ilgili en doğru yorumlardan birini Hakan Yaşar yapmış. Semih'i tutan Fran SErgio yerine bir hücumcu alan Vural golü buldu ama 2 golü de engelleyemedi.

Civardan yorumlar yapacağım biraz. GS.li ve BJK.lilerden...

1 - Bu futbolcular Aragones'i göndermeye mi çalışıyor.
2 - İnanamıyorum ya, hiç bir şey yapmazsan koşarsın.
3 - Bu kadar markajlı oyunda çok yer değiştirmek lazım, yoksa kimse pas alamaz.
4 - Edu - Lugano oynuyorsa ön libero ileri çıkamaz. Göbek boş kalıyor.
5 - İki kanat adamınız ve çift santrfor var ama ceza sahasında niye kimse yok?
6 - Hakem ne güzel sertlik izni veriyor.
7 - Lugano'nun gördüğü kart komik
8 - Bu hareket sarı ise bu da penaltı...

Bunlara değinerek biraz üstünden gideyim.

1 Aragones ne yapıyor ya da ne yapmak istiyor ? Ben teknik - taktik olarak basmayın demediğini sanmıyorum. Kız gibi oynayın dediğini de sanmıyorum. Kısa vadeli düşünecek kadar salak olduğunu da sanmıyorum. Ama kondisyon problemi de yadsınamaz. Ya uzun süreli kondisyon çalıştırıyor ve yükleme değil de basınç yapıyor ya da sağlık ekibi bunu göremediği için müdehale edemiyor. Daha da kötüsü her ikisi de... Bu tabiki bir teknik ama o zaman futbolcuların sağlık yapısından hayat şekline kadar farklı olması lazım. Her iki antreman yapısı da çok farklıdır.
Yüzü - gözü oynamıyor diyor. Hele bazı yazarlar var ki öldürüyor. Ki bu yazarların bir kısmının geçen sene "zaten bu takıma hocanın etkisi ne olabilir ki... kaldı ki hocanın sahaya çıktıktan sonra etkisi %10'u geçme" diyorlardı. Adamın yüzü gözünden bana ne ? 
Bir tek belki şunu kabul etmeli. Bizim boy ortalamamız ispanya'dan yüksek, allah aşına duran top organizasyonlarını buna göre yapalım.
Bunun yanında temel faktör, topa sahip olma üzerine kurulu bir takımın yapısının bir anda oynatmamak ve hızlı pasla dağıtmak üzerine dönemeyeceği.... Hele bu oyuncu modeli ile...

2 - Hala bir ruh arayışı söz konusu. Aslında isyankar arıyoruz. Tuncay değil konu. Emre eskiden bir isyankardı. Artık değil. Alax bazen isyan ediyor. Ya da Guiza bir isyankar. Ama koşmakla birşey olmuyor. Fundemantal yoksa yapacak birşey yok. Kaldı ki Tuncay'ın koşamamak diye bir şansı yok çünkü sakarlığını ancak böyle örtebilir ve dengeleyebilir.
Osmanlı imparatorluğunu batıran şey de sürekli geçmişe özlemdir. Hep büyük kalmak daha iyi olmakla olur. Biz Tuncay'ın daha iyisini alamadık tıpkı Aurelio'nun daha iyisini alamadığımız gibi.

3 - İspanya gol kralı değil Ronaldo biz de olsa bağlantıları sağlayacak hareketlilik olmadığı sürece kimse top alamaz ya da veremez. Dün sürekli top şişirdik ve aslında oyunu da top yapmaya başladığımız noktada kazandık. Biz istiyoruz ki topu alan gitsin. 3-5 pası bir arada yapabilmek için yakın olmak lazım. Bunun için de koşmak ve sürekli hareket lazım. Yoksa ceza sahasına adam sokamıyoruz. Top ceza sahasına girmeyince de gol olmuyor :(

4 - Edu ve lugano bence Avrupa'nın her takımında oynayabilecek kalite - güç ve yeterlilikte. Ama biraz takıma göre de oynanır. Bu Lugano Drogba'ya adım attırmadı. Üstelik nerdeyse faul almadan. Ama hızlı adamlara ve araya atılan toplarda bu ikilinin zaafı Sivasspor'lu Balili'ye karşı da aynıdır. Ronaldo'ya karşıda. 
Bu noktada Aragones'e soruyor işte insan. İnsanların Aurelio'yu aramasının temel sebebi göbek boşluklarını çok iyi kapatması, kızma sebebi de ileri oynamamasıydı. Ama ileri oynayan Alex vardı ve bu işi yapabilecek Appiah'dan bile daha yapan Aurelio onu sağiçe kaydırtmıştı.
Takımda şimdi hem Aurelio hem Appiah yok... Kaldı ki bu tip oyuncuları olan takımlara karşı biz çift ön libero oynardık. Hatta Rıdvan'ın deyimi ile "kuduz ortasaha"

5- Semih - guiza... kanatlarda da 2 kişinin içinde sıkışan iki açık... pas yapmaya gelen kimse yok. orta yapsalar içeride iki adam seken topa vurmak için yaklaşan kimse yok. dönüşü kaptırılan top oluyor. korkudan kimse yaklaşmıyor dönüşü yeriz diye... Aragones bunu yapın diyorda yapmıyorlarsa ne demek lazım ?

6- Hakemler düşene vurur... Bize de rahat vuruyorlar... Bence... dün luganoya verilen sarıkart, ama nerdeyse aynı harekete verilmeyen penaltı. Uğur'a ısrarlı ve arkadan tutmaya verilmeyen sarı, volkn'a çok kolay verilen ama rakip kalecilere geç gösterilen vakit geçirme kartları ( ki dün allahtan gol oldu :)) Alex'e itirazdan sarı ama benzeri bir sürü itiraza gülümseme ve babacan tavırlar...
Kazım'a lugano'nun drogba'ya yaptığının faullü tutuşları ve kazım aleyhine fauller... önder'in sakatlandığı pozisyon... ne diyeyim ki :)

7 - Lugano'nun pozisyonunda sarı kart varsa, FIFA - UEFA... oyun kuralları talimatı ilk hareketi yapana ceza uygulanması gerektiğini söyler ki bu da penaltıdır. 

Ama biz takım olarak oyun oynamıyoruz... Hadi eksikler var... Josico, Devid, Vederson, Emre... onları koyunca klübe gene düzelmiyor ki... Hiç birşey yapamıyorsan koşarsın, hamle yaparsın, kız gibi uzanmaz, escortluk yapmazsın... 
Oyuna sonradan girmiş ve klübe adamıysan kendini daha çok zorlarsın. Bulduğun fırsatı kullanırsın. Dün oyuna Gürhan ve Ali Bilgin girdi. Ki her ikisi de Sivas ve Antalya'da farklı oynardı. Ya kaldıramıyorlar ya buraya kadar. Gürhan'a gol atamadığı için kızmıyorum. Orta yapmadığı, adam geçmediği, düzgün pas atmadığı, kademe yapmadığı için kızıyorum. Çünkü hepsini yapabildiğini biliyorum :))

Bu maç bizi kurtarır mı... Tabi ki hayır... Göreceğiz gelecek günleri...

Fenerle kalın...

gene de

şarkım oldun
üzüntümü yaşattın
en büyüğünden
sokağa çıkmak
azap oldu sayende
sen yaşattın bana
en büyük sevinçlerimden
onlarcasını
senin için sabahladım
üşüdüm, ağladım
herkesten gizlediğim
utandığım sergilemekten
gözyaşlarımı
senin için döktüm
acımadan
ve sen bir şarkı
bir ağıt
bir destan
ve her daim
yılmadan
taşınacak bir bayrak
damarımda akan kan
rüyalarımın rengi
ama hep tek
bir tane ve
asla yeri dolmayan
sarının yanına
koyduğum lacivert
bahçedeki fener
bir sevda
ve hiç sönmeyen
bir ateş
sadece sen
fenerbahçe

Kocaeli bir dönüş veya yeniden diriliş olabilirmi?

Bu gece (aslında saat itibariyle dün gece) son aylarda alıştığımız tonda başladı. Silik ve ruhsuz bir oyun, düzensiz paslar ve tam da yanımdaki Murat Mesci'ye "yaw nasıl adamlara böyle geniş alan bırakırlar" diyecekken küt diye golü yedik. Oyunda sadece Semih vardı duruma itiraz eden ruhda olan. Bu gece Alex de ortalarda yoktu.


İkinci yarıda aslında garip bir silkiniş ve kendine geliş vardı, ama aslında o da Semih'in olağan üstü klas hareketleri ve Guiza'nın müthiş bitirişi ile oldu. Semih'in orta sahada topu alışındaki şık dokunuş ve geçiş ve hemen ardından attığı olağanüstü zarif pası, Guiza nefis bir şekilde ayağını altına koyarak kalenin zor tarafına gönderdi. Gerçekten çok klastı golün gelişimi. Yani aslında bu Semih'in Guiza'ya ne zamandır beklediği güzel pastı, ve o kadar. Takım halinde bir toplu diriliş o golden sonra oldu. Sonraları oyuncuların kendilerine gelişi başladı ve 2.gol geldi. Derken kötü bir defans hatasından beraberlik ve son saniyedeki galibiyet golü.


Peki bu Fenerin dirilişi olurmu diye soracak olursanız, olay bence zordur. Keşke bu maç herşeyi değiştiren bir milat gibi olsa, ama bence olamaz gibi duruyor. Nedeni ise orta sahada Appiah benzeri bir oyuncunun olmaması nedeniyle, ve de üstüne üstlük defanstaki hataların derinlemesine artmasıdır. Gelin biraz nedenini açayım: kalede Volkan her an bir çok yerde gaf yapma olasılığı yüksek bir kaleci. Kırmızı kart da görebilir, veya topu ıskalayabilir. Defansta Carlos artık tamamen emeklilik potasına girmiş. Geçen sezon bari bir kaç hareket filan yapıyordu, ve daha diriydi. Artık şimdilerde güçsüzlüğü de çok sırıtıyor, ve çok hayati hatalara açık. Edu ve Lugano bence hiç bir zaman bir Högh-Uche ikilisi olamadı. Hücumda uzun zamandır kaleye tehlike yaratan hiç bir kafa vuruşları yok. Kornerler ve frikikler boğuşma içinde ve sonuçsuz kalıyor. Ayrıca orta sahadaki alan boşlukları bu ikiliyi çok zor duruma düşüren ara toplarla karşı karşıya bırakıyor. Sağ bekte Gökhan ya yok, yada oynasa bile eski Gökhan olamıyor. Orta sahada Emre tam bir rıfkı gibi elimizde patladı. Deivid de olmayınca halimiz çok zor. Alex en iyi gününde bile takımı kurtarmaya yetmiyor, çünkü kadroda derin boşluklar var.


Aslında kadronun yetersizliği, alttaki bir yazımda da belirttiğim gibi geçen seneden beri ortada. Yedek kadro olaya kendini koyacak güce sahip değil. Daha da fenası takım sanki ruhu olmayan bir beden gibi. Tribünleri ateşleyecek, zor anlarda ortaya çıkacak bir braveheart türü birisi yok. Semih bu ruha sahip tek adam, ama yetemiyor. Gerçi bugün maçı çeviren adam Semih'tir, ama her maç böyle son saniye balı işlemez. Bu gerçeği şimdiden kabullenerek, bizim acil olarak takımı ciddi bir tasfiye ile yeni bir yönetimin eline vermemiz lazım. Yani, Aziz Yıldırım'ın acilen kendini ve yönetimi devre dışı bırakarak, yeni bir yönetime yol açması lazım. Bu yeni yapıda, artık çok pahalı Avrupa artıkları yerine, genç ama gelecek vaad eden oyuncuları keşfeden bir scouting yapısına geçilmesi ve Afrika gibi yerlerden genç yetenekleri önce genç takımda 1-2 sene pişirip, A takıma geçişlerini programa sokma yaklaşımı lazım. Bunun bir süre alacağı şüphesiz. O süre içinde mecburen klasik yaklaşımın bir müddet takımı idare eden bir yapıda, ama yeni oyuncularla ve bol "kaliteli" yedek kadroyla olmalı.


Öneri başlıklarını sıralamak gerekirse:

* yönetim artık devreden çıkacağını beyan ederek yeni oluşumlara kapı açması ve mart kongresine böyle gidilmesi lazım.
* yeni yönetimin Edu-Lugano-Carlos-Maldonado gibi isimleri devre dışı bırakıp, yeni yabancılarla işe başlaması lazım.
* Scouting işini çok ciddi 4-5 kişilik ekiplerle ele alması ve en az 4-5 yeni yetenek keşfedilip takıma kazandırılması lazım.
* Takımın içinde tribünlere Fenerbahçelilik ruhunu pompalayan güçlü ve oyuna her an insiyatifi ele alarak ağırlığını koyan isimler yaratmak lazım (Tuncay gibi)
* Sonuçta 24 kişilik ve ama her biri her an oyuna girince seyirciye heyecan verebilecek isimlerden kurulu bir kadro kurulmalı ve bu kadroda Ali Bilgin, Kazım, İlhan gibi yetersiz isimler olmamalı. Onların yerine Mehmet Topuz gibi oyunda varlığı güçlü isimler olmalı.
Takımın mutlaka psikolojik anlamda motivasyonunu diri tutan bir profesyonel ekip olmalı.


Sonuçta, Fenerbahçe takımında oynayan bir sağ ve sol beklerin her an sıfıra inebilecek kalibrede ve güçte oyuncuları olmalı. Orta sahada her an gol atabilecek insiyatifi her an gösterebilecek isimler olmalı. Fenerbahçe savunma oyuncuları her kornerde ve frikikte gol tehlikesi yaratabilecek türden oyuncular olabilmeli. Luciano'dan beri bu eksikliği hala yaşıyoruz. Edu-Lugano ekibi bu vasıflarda oyuncular olamıyor. Bunun yanında Selçuk ve Deniz takımda kalmalılar. Onlar bu takımın kıvamında yedek bile olsalar faydalı olabilecekleri kanıtlanmış oyuncular. Ayrıca, Gürhan gibi yetenekli ve geleceği olan yetenekler de kalmalı. Mutlaka yeni ve kaliteli 2 kaleci olmalı. Herşeyden önemlisi, artık tek adam zihniyetli, herşeyin başkana odaklandığı yapı yerine profesyonel, ve futbol dehası bir ekiple yönetilen bir yönetim ve menejer sistemi olmalı.


Salı gecesi Arsenal maçı önemli bir dönüm noktası. Umarım yukarıda yazdıklarıma gerek kalmadan bu takımla bu zorlukları aşarız, ama bence bu yapının uzun vadeli şansı ve kredisi çok az.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Fenerium

Herkese merhaba,

Bu sefer spor yazmak istemiyorum. Yani her hangi bir dalını. Başarılar hepimizi sevindiriyor ve başarızlıklar da hepimizi üzüyor. Ama hepsi olabilecek şeyler. Kötü gün diye bir kavram da var. Ya da bilek, direk... Her neyse.

Bir klubü klup yapan başka şeyler var ki biz hep bunları da saydık, bunlarla da övündük. Tesisler, kalıcılığı sağlayacak adamlar. Kombine gibi. Ki bu yıl 30.000 kombine sattı bu klüp. Pek çoğumuz da bütçesine göre ya da zorlayarak aldı bu kombineleri. Yıldız transferi var  ya da yok bakmadan. Kimse kendini aldatmasın, Guiza ya da Emre değildi sebep. 
Fenerbahçe idi! Kluptü! Markaydı!

Ben yalnız Fenerbahçeli olduğum için kendime değil, güzel ürünleri nedeniyle aileme de Fenerium ürünlerini keyifle alırdım. 
Sonra bir şey oldu. Fenerium genel müdürü değişmeden önce başladı kalite değişmeye. Ürün çeşidi, kalitesi... Güzel şeyler bulumaz oldum. Başka markalara bakmayan ben zorlanır oldum. Eşim ve 4 yaşında ama Fenerium'a girmeye bayılan çocuğumda.
GS ve BJK'lılar Fenerium'a gıpta ile bakarken birileri satışı forma değiştirmek ya da sırtına numara yazdırmak sandılar galiba. Ya da daha çok mağaza açmak.

Aslında satılan Fenerium markalı, Fenerbahçe logolu, farklı, kaliteli ve çeşit olarak bizleri tatmin eden ürünlerdi. Sonra kalite bozuldu, genel müdür atıldı iyice tarumar oldu herşey...

Sahadaki oyun düzelir, bozulur vs vb... Ama bunlar değişik bozulmalardır. Dikkatli olmak lazım...

Sevgilerimle

Fenerli kalın, Fenerle kalın




1 Ekim 2008 Çarşamba

BU GECENİN GELİŞİ TAA 2 SENEDEN ÖNCE BELLİYDİ

Konuya direk ve damardan girmek gerekirse, bu gece FB takımı oyuncuları beden dersine zorla çıkarılmış gönülsüz öğrenciler gibiydi: isteksiz, arzusuz ve hırssız. Maç boyu topu topu 2 şut, ve ikinci yarının başında 2 ardı ardına kaçırılan pozisyon. Daha da çarpıcı olanı, maçın bitmesine 4-5 dk kala FB'nin rakibi bunaltması gerekirken, ortamda o kadar umut yok ki, seyirciler yavaş yavaş stad terk etmeye başladılar. Böylemiydi eskiden? Maç sonuna 0-0 girilecek, ve stad böyle umutsuz olacak. Öyle sanıyorum ki bu takımın halinden bizler de umudu kesmiş gibiyiz.

Sorun nerede? Aslında çok açık: iki temel oyuncu (Deivid ve Aurelio) yok, yerlerine oynayan Emre çok etkisiz, Maldona ise kelimelerle tarifi imkansız şekilde etkisiz. Üstüne de, kanat bindirmeleri hemen hiç yok olunca ortaya seyri sıkıntılı ve boş bir maç oluyor. Sanki FB Şampiyonlar Liginde kritik bir maç değil de, öylesine rutin bir taktik idmanı yapan bir sıradan ruhsuzlukla oynuyor.

Burada Maldonado'ya bir yer açmak lazım. Bu adam kısa ve hantal. Topları bıçak gibi kesemiyor. Ayrıca, pasları çok sıradan, en fazla 10m menzilli, ve genelde en yakındaki sağ, sol veya geriye yönelik. İleri hayati bir gol pası attığını, veya kaleye ciddi gol tehlikesi yaratan bir şut attığını ben görmedim, görenler de herhalde olmamıştır. Ayrıca, kısa adımlı olmasından dolayı geçilmesi çok kolay birisi. Ataklara katılımı hemen hiç yok. Bu oyuncunun Aurelio'dan boşalan yeri doldurması kumarhaneye gitmeden jackpot kazanmak kadar olasılık dışı.


Emre ise bizim hayal ettiğimizin çok uzağında. Etkili olamıyor, oyuna ağırlığını koyamıyor. İkinci yarıda ceza sahasında altı pasa yakın bir yerde havadan gelen topa ıska geçince maçtaki tek ölümcül hareketini yapamadı. Öte yandan, Gökhan'da biraz kıpırdanma olsa bile, hala geçen seneki çizgiye inen, ölümcül dalışları yapamıyor. Ya bir sakatlığı var, ya da kuvveti yetmiyor, orasını bilemiyorum. D.Kiev bence beraberliğe gelmiş, ve istediğini de kolayca aldı. Her an topu alan FB'linin yanında en az 2 kişi ile bastılar, bize çok fazla alan bırakmadılar. Hatta bir keresinde Volkan muhteşem hatalar zincirinde az daha gol attırmayı başaracaktı. İki kere topa ıska geçerek nadir bir hata rekoru kırdı. Allahtan kaleye uzaktı ve kenardaydı da gol olmadı.


Bence Kazım'da inat edip oynatmak lazım, çünkü kendince bir şeyler yapmaya çalıştı. Her ne kadar çok şey üretemese de bu sene içinde tek umut veren oyuncu o olacak gibi. Alex de çalıştı, ama sonrasında bir faule maruz kalıp düşünce omuzundan sakatlanmış. Alex'le ilgili en önemli gözlem, geçen senelere göre daha gayretli olsa da kornerleri ve serbest atışları sonuca gitmekten çok uzak. Korku yaratan atışlar yapamıyor. Öte yandan Lugano ve Edu ikilisi de kafa vuruşlarında çok etkisiz.

Taktik anlamda ne düşünüldü anlamadım, ama rakibi boğamadık, ve gol pozisyonu üretemedik. Maçın en klas anı, ilk yarıda Alex'in ceza sahası içindeki paslasmalarda Emre'ye nefis bir topuk pası atması girişimiydi, ama biraz hızlı gidince top, Emre bunu alamadı. Eğer alıp da atsaydı, gerçekten çok şık bir gol olurdu.


Sonuçta, yetersiz transferlerle sakatlıklar birleşince ortaya malum kısır tablo çıktı. İşin bence en ilginç yönü, bu maçın kritik önemine rağmen stadta o önemi yansıtan bir heyecan dalgası oluşamadı, çünkü onu yaratacak oyun kalitesi oluşmadı. Çok tatsız ve heyecansız bir maç geçti. Beni esas korkutan, tüm bu olanlara rağmen takımda iş işten geçiyor telaşı ve hırsının olmaması. Hani, son sınavda sınıfta kalma riski olan öğrenci durumu vardır ya, çocuk elinden gelen herşeyi yaparak şansını zorlar. İşte bizimkiler ya sanki sınıfta kalmayı kabullenmiş, ya da, en korkuncu, sınıfta kalacaklarını bile anlamıyorlar, ki eğer öyle ise vay bizim başımıza geleceklere.


Allah herkese sabır ihsan eyler, zira eğer böyle giderse bizi çok kötü günler bekler.