26 Ağustos 2007 Pazar

Kezman, Deniz Baris ve Seyirci Desteği

Dün yine Şükrü Saraçoğlu'nda mutad yerlerimizi aldık, ama sıcaktanmıdır nedir, herkeste baya bir tatil havası hakimdi. Saçma sapan bir kural gereği, yürümenin bile zor olduğu havada adamlara top oynatmanın hangi mantığa oturduğunu iyice düşünmek gerekir, ama bu federasyonda mantık ile sarmısaklı mantı aynı kefeye konduğundan fazla zorlamayayım dedim.

Şahsen beklentilerimin çok dışında bir oyun oynanmadı. Carlos'un enfes golünden başka en kayda değer konu Kezman'ın gol kısırlığına çare bulma çabaları ve beraberindeki seyirci tepkisiydi. Kezman herzamanki gibi her derde deva yanlız santrafor mevkiisinde olayı kendince tırmalamaya çalıştı, bazı çok önemli fırsatları harbiden kötü kaçırdı, bazı topları hırsının getirdiği ruh haliyle de karışık bir dumanlı kafada ezdi ve sonuçta hayal kırıklığı ile sahayı terk etti. Ha, bir de Volkan'ın evlere şenlik kurtarış becerisi de unutulmazlar arasındaydı.

Fenerbahçe'nin oyun eleştrisine geçmeden, son zamanlarda kafayı taktığım seyirci konusuna yine özel bir yer açma gereğini hissediyorum. Bugün akşamüzeri tv'de Manchester United - Tottenham maçını izledim. ManU sol beki maç 0-0 iken kendi sahasından gayet rahat ve hiçbir baskı olmadan top çıkarırken topu öyle bir attı ki, top gitti Tottenham'ın sol açık oyuncusuna adeta altın tepside bir gol pası gibi oldu. İşin ilginç yanı kimse de gidip o pası atan sol beke ne küfür etti, ne de tepki verdi. Aslında maç içinde ManU öyle toplar ezip, öyle pas hataları da yaptı ki, normalde bu paslar bizim stadda olsa herhalde klasik koromuz inletirdi ortalığı. Kezman'a yapılan protestolu ıslıklar da yine aynı konuyu kafamıza çarptı. Maçın en kritik anlarında adamın tüm hırsıyla bir şeyler yapmaya çalıştığı anlarda, kendi seyircisinin destek vermesi gereken anlarda bir grubun ciddi yuhalaması inletti ortalığı. Evet, gerçi öteki kesim hemen ona destek verdi, ama adam bir kere yarayı almıştı ve o da elini kulağına götürerek ilginç bir tepki verdi.

Kabul, Kezman o mevkii'nin adamı değil. Kabul, Kezman, hakikaten söhretine hiç yakışmayan goller kaçırıyor, ve topu bazen çok basitçe eziyor veya pas vermesi gereken yerde hırsının etkisiyle saçma vuruşlar yapıyor. Ama, bu yine de adamı bitirecek tarzda yuhalanmasını hiç ama hiç gerektirmiyor. Nitekim, Carlos'un golündeki adrese teslim ortayı da Kezman yapmıştı. Burada önemli olan, bizim tepki şeklimiz. Seyircinin önemli bir kesimi aslında spor veya futbol sevgisiyle değil, iddianın sevgisiyle maça geliyor. Bu mantık seyirciye her ayağına topu aldığında otomatik olarak en mükemmeli yapan adamın beklentisini oluşturuyor. Yani, Fenerli oyuncu pas hatası yapamaz, gol kaçıramaz, çalımda top kaptıramaz gibi olağan dışı bir beklenti ve beklentinin sonucundaki doğal sinir halini yaratıyor. Kimsenin anlamadığı ise, o sinir haliyle edilen galiz küfürlerin ve protestoların oyuncular üzerindeki yıkım etkisi.

Bir kaç sene önce GS'lı bir arkadaşım gelip bizim bir maçımızı izlemişti. Sonrasında beni aradı ve aynen şunu söyledi "hocam, sizin aslında rakibe ihtiyacınız yok, siz kendi kendinizi daha en baştan yeteri kadar hırpalıyorsunuz....ben kendi oyuncularına bu kadar 0 toleransla bakan bir seyirci görmedim".....

Yazıktır ama durum budur.....Kafaya takılan bazı oyuncular, ki Kezman da bu kadroya ilave edildi, daha maçın başında öylesine negatif bir elektriğe gömülüyorlar ki sonucunda zaten ortaya matah bir şey çıkması zor. Aslında bu konuyu enine boyuna incelesek herhalde doktora tezi kadar derin bir mevzuu çıkar ortaya. Benim buna bir diğer ilavem de, futbolun son 10 yıldır içinde bulunduğu durumun yarattığı tablodur. Fizik gücünün inanılmaz artışının teknik beceriyi boğması. Sonucunda kazmaların teknik klasları boğması durumu. Sanırım bunu ayrı bir yazı halinde derinleştirmek daha doğru olacaktır.

Yazının sonunda bugün Radikal gazetesinin spor sayfasında Eray Özer'in Deniz Barış'ı sevmek isimli yazısından bir alıntı yapmak isterim. Şöyle demiş Erya Özer:


"....Ve özel bir paragraf Deniz Barış'a... Aslında bütün bir yazıyı ona ithaf etmek gerekiyordu. Daha önce Deniz'in neden önemli olduğunu yazmıştım, Ahmet Çiğdem de iki hafta önceki yazısında İstanbul BB maçında yuhalanmasına tepki göstermişti. Dün sahanın en çok emek harcayanı, en çok koşanıydı Deniz. Aslında futbol adına bir turnusol kâğıdı o. Onu sevmek Türk futbolunu, daha doğrusu futbolu bütün taraftarlık hırslarından arınarak sevmek demek. Hata yaptığında ıslıklanacağını, en az tahammülün kendisine gösterileceğini bilerek oynuyor. Boynunda hep bir ilmekle bu kadar başarılı bir oyuncunun önünde saygıyla eğilmek gerekiyor. İyi ki varsın Deniz!"

Hiç yorum yok: