11 Mayıs 2008 Pazar

LEJYONER KADRO SIRADAN SONUÇLAR

Dünkü yazıma ilaveten bir konuyu altını çizme adına farklı bir yazı ile dikkatinize sunmak istedim. Özellikle bu sezon daha da gözüme batan bir konu. O da, takımın içindeki yabancıların çoğalarak, takımın özündeki Fenerbahçelilik ruhunun önüne geçmesi. Yabancı oyuncuların gelmesine karşı değil, bilakis taraftarım, ama bunu yaparken, bu işin esasında taraftarlık ruhuna da değen yönleri olduğunu unutmamak lazım. Neredeyse tamamı bu takımın nüvesindeki Fenerbahçelilikten uzak, bir tür lejyoner kimliğinde olmasının bizi nerelere taşıyacağına sanırım herkes şahit oldu. Bir FB'li için GS maçının önemini ne kadar anlatsanız da onu ancak bu topraklarda okulda, iş yerinde, kahvede o rekabeti soluyan insanlar anlar. Bir maça çıkarken üstündeki formanın kaç gram geldiğini, neden sonuna kadar maça asılması gerektiğini ancak o formayı üstüne geçirmeyi hayallerinde yaşatanlar anlar. Kimseye bunu izah edemezsiniz, etseniz de yaşatamazsınız. Ali Samiyen'de maç kaymetmek değil, kaderini korku dolu bir ruh haliyle kabullenip, mahkum oynamaktır bizi üzen. Çünkü bu topraklarda bunu asla kabullenmeyen 20 küsür milyon taraftar vardır, ve onlara çıkıp "insan yaşadıkça öğreniyor" diyemezsiniz.

Bugün takımın içinde çok değerli oyuncularımız vardır, şüphesiz. Ama, toplamda bakıldığında ruhunda Fenerbahçelilik taşıyan kaç şahsiyet vardır tartışılır. Lejyoner derken sadece yabancı pasaportu taşıyanları kastetmiyorum. Ali Bilgin gibileri de benim bu tanımıma uyan oyuncular. Çünkü eğer onlarda benim bahsettiğim türden Fenerbahçelilik ruhu olsaydı, 2 hafta önce Ali Samiyen'de korku tünelinde girmiş ilkokul öğrencisi gibi dolanmazlardı. Hiçbir halini hiçbir zaman sevmediğim, sevemediğim Hakan Şükür'le Hasan Şaş'ın şu halleriyle GS'ı bu ortamda şampiyonluğa taşımalarıdır beni üzen. Umarım beni üzdüğü gibi, birilerinin de bazı şeyleri görmesine yol açıyordur.

Son tahlilde, aslında kimse yönetimden illa ki dünya starını getirmesini istemedi. Belki de FB'nin yapması gereken, tekaüt olmuş futbol molozlarına milyarları vermek yerine, Afrika'da geleceği parlak oyuncuları 13-14 yaşlarında buraya getirip, 3-4 sene kendi normlarımızda eğitip, hale yola soktuktan sonra kendi starlarımız haline dönüştürmek olmalı. O zaman hiç olmazsa, ruhunda Fenerbahçeliliği yaşatan lejyonerlerle ilerleriz, ki bence denemesi çok da mantıklı bir yaklaşımdır.

Hiç yorum yok: