10 Mayıs 2008 Cumartesi

Geçmiş Olsun 2007-2008 sezonu













Herşeyden önce herkese geçmiş olsun, GS'lı dostlara da tebrikler. Öyle ya da böyle, bir sezon daha bitti, ve aslında işin özünde bir sezonu geride bırakarak, bir sene daha yaşlandık. Bu da ayrı bir gerçek. Benim şahsen bilinçli olarak anlayarak geçirdiğim 34. lig sezonu oldu. Aslında, 2006'da Denizli faciası ve bu sezonki yanlışlar olmasa, bugün bu yazıyı toplamda 20. ve üstüste 5. şampiyonluk umutları üzerine yazabilecektim. Hani öyle çok da uzak bir durum değildi eğer bazı saçma hatalar yapılmasa.












Önce bu sezona dönüp bakarsak, olay çok hoş başlamaya namzetti. GS, sulu bir 19 Mayıs derbisinden sonra 5 maç seyircisiz ceza almış, biz ise Roberto Carlos gibi ilavelerle son derece moralli bir giriş yapacaktık, ama olmadı. Daha ilk başta Istanbul Büyük Şehir Belediye'ye 2-0 yenilerek işe yanlış ayakla başladık. Sonra CL telaşı filan derken lig hep kenarda boş zamanlarımızdaki hobisel bir takılmaya döndü. Aslında, bu defa (önceki pek çok senenin aksine) CL'deki güzellikler bizim kendi ligimizdeki eksikliklerimizi ve hatalarımızı görmemizi engelleyen bir örtü gibiydi. Hiç olmayacak yerlerde, olmayacak puanları saçtık, ve ama bunlar olurken de, sanki 'zamanı gelince tüm zayıf aldığı sınavları bi şekilde kurtaracak öğrenci' gibiydik. Aslında, daha ilk baştan görülmesi gereken başka bir unsur da fikstürdü. Bu seneki fikstür son yıllarda benim gördüğüm en zor fikstürdü. Tüm derbileri ilk yarıda oynayıp, GS ile sondan 3. hafta, ve en sonda da Trabzon'la, hem de ikinci yarıda onların sahasında oynayacaktık. Bu demekti ki, bizim son 3 haftaya 10 puan filan gibi bariz bir farkla girmemiz gerekirdi ki bir kazaya kurban gitmeyelim. Daha fikstürü ilk gördüğüm zamanki korkum ne yazık ki başımıza geldi.












Şimdi oturup tek tek tüm maçların analizini yapmak yersiz olacak, ama sezondan bence alınması gereken derslere odaklanırsak, bence en önemli konu başlıkları şöyledir:












ZICO: daha sezonun başından itibaren hep eleştriler vardı. Her maça standard aynı tertip ve düzenle başlaması, oyunu okuyamaması, hatta bazen çok temel teknik direktörlük ögeleri bile eleştirildi. Bence Zico hayata ilişki odaklı olarak bakan ve çok da zeki ve yaratıcı olamayan birisi. Futbolculuk günlerindeki ışıltı ne yazık ki antrenörlük kariyerine yansımamış. Halbuki ilk sene takımı ve ülkeyi tanıdıktan sonra, artık bu sene olayı şaha kaldıracak hamleleri yapması gerekirken, çok lüzumsuz noktalarda olayı açmaza sürükledi. Kezman'da inat etmesi, takıma santrafor mevkisinde kafa toplarında avantaj sağlayacak birisini aldıramadı. Takımı 1.lige bir türlü tam olarak motive edemedi. Rotasyon diye Bursa'ya yenilmemiz, Ankaraspor maçındaki penaltı düzensizliği, ve bunun gibisinden çok temel hataları oldu. Hele hele son dönemdeki Maldonado tutkusu göz göre göre şampiyonluğu GS'a verdirdi. Bence FB gibi takımların başındaki kişiler bu tür kritik anlarkaki hayati müdaheleleriyle olaya adlarını koymalılar. Zico, özünde ilişki odaklı bir kişiliğe sahip olduğu için, futbolcusuyla kuracağı ilişkinin özünü daha makro anlamda takımın genel menfaatlerine yeğliyor. Böyle olunca, çok bariz anlamda yanlışları olan futbolcular 'birgün düzelecek' beklentisi ile maçı zora sokuyor, hatta batırıyor. Ayrıca, en hayati maçımızda GS'a karşı takımı motive edememesi de bariz bir şekilde ortadaydı. Hayret bir şekilde, Türkiye'nin teknik direktör anlamında tutarsızlığı en yüksek lider takımlarından olan FB, bu defa son derece istikrarlı şekilde Zico'da ısrar ve inadını devam ettirerek onun yanlışlarına ortak olmayı benimsedi. Bence Zico'nun hali ortada, ve bana umut vermiyor. Mutlaka seneye yanında oturan kurt bir fulbol dehasıyla işi götürmesi gerekiyor, aksi halde Zico'nun hayat felsefesiyle gidilecek fazla bir yer olmadığını düşünüyorum.




YÖNETİM: En temelde Zico'nun yönetiminden de sorumlular. Transfer döneminde sadece Carlos ile işin gitmeyeceği ortadayken, gerekli ilaveler yapılmadı, ve kendiliğinden oluşan mucizelere medet bağlandı. Bence takımın moral motivasyon ile kritik maçlara konsantrasyon konusunda profesyonel bir spor psikoloğunu devreye almamaları yüzünden sezonu kupa alamadan, sadece bir kaç başarılı Avrupa maçı ve bazı derbileri alarak bitirmemizde çok önemli payları var. Ayrıca, takımda özden yetişme Fenerli oyuncu bırakmamaları da takımı komple lejyoner stili, elini taşın altına sokmayan oyunculara mahkum etti. Tuncay gibi, yenilgiye isyan ederek, braveheart gibi kadere meydan okuyan oyuncuların takımda hiç olmamasına seyirci kaldılar. Appiah'ın sakatlığı sonrasında Maldona'yı getirerek takıma ciddi anlamda düşüş yaşattılar.






ALEX: ikinci yarıdaki GS maçı gibi kritik yerlerde olaya ağırlığını koyup, takımı ateşlemesi gerekirken, çok pasif kaldı. Zaten futbol stili de, Tuncay gibi yırtan ve sürükleyen türden değil. Devreye girmesi beklenen bir çok sıkıntılı maçta aynı eski Alex gibi tatlıya sütlüye pek dokunmayan, adeta misafir oyuncu gibi takıldı. Bence kalması lazım, ama yanına mutlaka daha yırtıcı ve maçın en zor anlarında elini taşın altına sokabilecek braveheart usülü adamlar lazım.






CARLOS: aslında ben oldum olası bu adama ısınamadım. Bana olayını bitirip de son demlerini oynayan tekaüt futbolcu türünü yansıttı. Real Madrit'te iken de sebebini tam çözemediğim bir iritaston hissederdim bu adama. Ligde olayı bir türlü koparamamıza sebep olan lüzumsuz puan kayıplarında başrolü oynayanlardandı. Kendi kanadını boş bırakması neticesinde çok lüzumsuz goller yedik, ama ne hikmetse, kimse onun bu tarafını yazmadı. Maç içindeki bir kaç hareketine aldanan gözler onun kendi savunması gereken yerde durması gerekirken alıp başını gitmesi sonrası yenen gollerde (mesela ilk yarıdaki Kayseri maçı) onun hatasını göremedi. Bence Carlos bir anlamda önde giden bir futbol şarlatanı. Zaten son maçlarda hiç oynayamadı. Bence en fazla 1 sezon sonra o da gitmek ister ve biz de bu şarlatandan kurtuluruz. Kendisini meşhur eden uzaktan şutlarla attığı gollerden bir tanesini bile göremedik, ve hatta şut atma inadı yüzünden olası mümkün pek çok gölü heba ettik.




GÖKHAN: bence senenin en olumlu adamıydı. Uzun yıllar kanatlardan akın yapma engeli olan FB'de bir devri kapattı ve çok olumlu işler yaptı. Son haftalarda form düzeyi çok düştü, ama yine de FB'nin en önemli ismi. Gerçi Türkiye Kupasındaki GS maçındaki lüzumsuz kart görmesi olmasına rağmen FB'de uzun yıllar oynamasını arzu ederim.




LUGANO: önemli ve iyi bir oyuncu, ama profesyonelliğe hiç yakışmayan siniri yüzünden Fenere çok pahalıya mal oldu. Kalması lazım, ama mutlaka terapi görüp lüzumsuz sinirini yenmesi lazım.






EDU: CL maçlarında kendi kalesine gol attı, ama yine de genelde başarılıydı. Artık FB


defansındaki en önemli adam haline geldi.






VOLKAN: bazı maçlarda FB gibi bir takımın kalesi için çok hafif kaçtı. Son GS maçındaki hamle hatası bizden şampiyonluğu götürdü, ama yine de gelişmesi mümkün. Çok daha fazla çalışması lazım.






AURELIO: FB'nin en kritik adamı. Eğer o oynarsa Fener bir başka oluyor. Bu sene ne yazık ki eski formunu koruyamadı ve kritik maçlarda olaya el koyamadı. Orta sahada eskisine oranla çok silik kaldı bu sene.






SEMİH: olay adam. Kimine göre FB'nin tartışılmaz forveti, kimine göre ise FB için hafif kaçan birisi. Çok kritik dönemlerde iyi işler yaptı, ama ben ona sıcak bakanlardanım. Bence kafa toplarına hakim sıkı bir santraforun yanında çok iyi iş yapabilir.






KEZMAN: her zaman olay adam, ama bence artık Fener'den gitmesi gereken birisi. Hem bazı maçlarda takımı yanlız bıraktı, hem de kendini çok yıprattı. Ne hikmetse forvette ayağında topla hiç bir savunma oyuncusunu geçemedi, ama bazen de çok kritik goller attı. Yine de FB'den gitmesi daha hayırlı olacak. Bence artık Katar filan gibi bir ülkeye gidip, emekliliğe oradan giriş yapmalı.






DEIVID: geldiği ilk sezondaki hayalet oyuncu (veya halı saha oyuncusu) halini bu sene çok ilerletti, ve Alex'in pasif halini çok iyi tamamladı. Kritik maçlarda insiyatif aldı, Chelsea'ye inanılmaz bir gol attı. Çok yetenekli, her iki ayağını kullanabilen, tehlikeli bir oyuncu, ve bence kalması lazım





UĞUR: ilk başlarda tepki görmesine rağmen bence yine de FB için önemli bir adam. Sol kanatta bence Carlos'tan bekleneni Uğur yerine getirdi. Kendini biraz daha geliştirerek, öz güvenini arttırmalı ve oyuna daha direk insiyatif alarak katılmalı, hatalı paslardan sonra moralini bozmamalı.






işin sonunda ligi ve kupayı kaybettik, ama bana esas koyan içinden Fetullah geçen adamların zaferi alması oldu. Hatta, iş o hale geldi ki, antrenörsüz bir GS, bu adamların moral motivasyon desteği ile ligi şampiyon bitirdi, ve sanki o ilahi gücün desteği ile adamlar zafere ulaştı. Artık memleketin bu derece kritik ayrımlara ulaştığı bir dönemde hayal bile edemeyecekleri zaferi ellerimizle biz onlara sunduk. Diğer düşünülmesi gereken hadise ise, FB'nin en kritik maçlarında GS'ın yarısı kadar bile hırs ve istekle oynamamasıdır. Bu takımın içinde böylesine önemli oyuncular olmasına rağmen, Ali Samiyen stadında böylesine mahkum oynaması FB yönetimi açısından ciddi olarak ele alınması gereken bir hadisedir. Ali Samiyen'deki yenilgiye rağmen umutların halen devam ettiği haftada oynanan renksiz ve hırsı olmayan oyun tarzı FB'nin ciddi anlamda moral motivasyon desteği eksikliğini göz önüne çok çarpıcı olarak sermiştir. Aynı dakikalarda Sivas'ta GS'ın inanılmaz bir hırs ile Sivas'ı darmadağın etmesi bizim açımızdan kanayan yaranın acil olarak ele alınmasını gerektirir. Bu takıma öncelikle profesyonel spor psikoloğu desteğini, ve takımda FB ruhunu yaşatan isimlerin varlığını sağlamak lazımdır. Tamamı lejyonerle dolu bir FB hiç bir zaman taraftarın beklediği ruhu sağlamayacaktır. Umarım artık yönetim transferlerin yanında bu eksikliği de acil olarak görebilir ve çaresini alabilir. Maçlar kaybedilir, spor içinde yenmek kadar yenilmek de vardır, ama FB gibi bir takımın içinde yaşaması gereken bir takım hırsı lazımdır, ve bu hırs gerekirse 1-0 yenilgiden maçı çevirmelidir. Bizi üzen yenilgi değil, bu hırsın olmaması, ve yenilgiyi taa en baştan kabullenme halidir. Umarım yeni sezonda bu eksiklik de giderilir.








Hiç yorum yok: