29 Mayıs 2007 Salı

26 Mayıs 2007

26 Mayıs günü işte böyle başladı.....Ankara tayfasının Istanbul il sınırlarına girmesiyle beraber yoğun bir telefon trafiği, ve hemen akabinde kendimizi Dalyan'daki Köşebaşına attık.

Fotoğrafta çetenin değerli üyeleri gözükmektedir. Soldan sağa tatlıcılar kralı Mahir Tuğutlu bey, finans camiasının önde gelen duayenlerinden Zeki Sözen beyefendi, Ankara eşrafının önde gelen mütahitlerinden paşazade Levent Acar, ve bendeniz Cenk Kıral şampiyonluğun rehavetiyle gevşemiş bir şekilde olayın tadını çıkarırken, ön planda rakılarımızla beraber resmedilmektedir.




Günün ilerleyen saatlerinde aramıza katılan Türk turizminin medarı iftiharı ve otelciler kralı olarak anılan Yavuz bey (masanın sağ başındaki beyaz mintanlı efsane) ve madeni yağ endüstrisinin feriştahlarından Murat Mesci beyefendi (masanın sağ cemahında garsonun eliyle ağzı kapalı halde resmedilen muhterem zat) masamıza muhabbet derinliği katmışlardır. Ayrıca, Mahir bey'in değerli ağabeysi Tahir bey de günün kayda geçen diğer önemli şahsiyeti olarak masamızı şereflendirmişlerdir. Bol mezeli, rakılı ve kebaplı muhabbetle şenlenen masa, hararetli sezon yorumları yapmış, neşeli şarkı ve türkülerle ezeli rakiplerimizin kulağını çınlattıktan sonra tatlılar lüpledilerek Köşebaşı'nın bizlere ihsan ettiği servis aracılığı ile stada doğru seyrolunmuştur.



Stada vardığımızda ise ortalık resmen ana baba günüydü. Herkes şampiyonluk kutlamalarında yer almak için oradaydı. Aslında bir çok kişi de eski oyuncuların kendi aralarında yapacağı maçı merak ediyordu. Hemen stada girdik, ve eski coşkularımızı bize yaşatan yıldızların maçını seyretmeye başladık. Kimler yoktu ki? Şeytan Rıdvan, Cemil Turan, Selçuk Yula, ve daha niceleri top koşturuyordu. Hatta Zico bile takımdaydı. Benim gözüm çocukluğumun efsane adamı Cemil'e takıldı. O yaşına rağmen hala o esfane ayaklardaki maharet duruyordu. Bir kaç müthiş pas attı gözlerimizin pasını aldı. Rıdvan'a her top gelişinde sanki lig maçı oynanıyormuş gibi tribünlerdeki o eski heyecan fırtınası başladı. En matrağı da, Rıdvan'ın düşürülmesini es geçen hakeme (ki o da unutulmaz isimlerden Bülent Yavuz'un ta kendisiydi) "Ulusoy istifa" tezahüratı oldu. Şahane bir görsel festivalden sonra takım sahaya çıktı. Esas espri oradaydı. Ellerinde "SUYUNUZU BOŞA HARCAMAYIN" pankartı vardı. Geçen hafta Galatasaray tribünlerindeki vahşete ancak bu kadar tatlı bir dokundurma olurdu. Tribünlerdeki geçen haftanın saçmalıklarına yönelik pankartlar da çok güzeldi: "SU KÜÇÜĞÜN SÖZ BÜYÜĞÜN", NAAPTIK, NAAPTIK, TAŞIMA SUYLA ŞAMPİYON OLDUK".



Sonuçta Şükrü Saraçoğlu'nda 17.şampiyonluğumuzu kutladık. Uzun yıllardır seyrettiğim en görkemli kutlama oldu. Uzun zamandır stresten uzak, sadece şampiyonluğumuzu yaşadığımız bir maç izledim.

Kaptan Ümit için yapılanlar, kupanın alınışı, seyircinin çocuksu coşkusu ve daha bir çok yönüyle geçen cumartesi gecesi çok hoştu.

Daha sonra, Ankara ekibiyle beraber Bağdat caddesindeki kutlamalara aktık. Şenlik filan güzel de, artık sanırım bu cadde kutlamalarına da bir düzen lazım, çünkü bu haliyle beni bile ürkütmeye başladı. Tam bir mahşer yeriydi cadde. Elinde her tür cihazı olan oradaydı. Meşaleler yüzünden bazen nefes alınamaz hale gelmişti, ve alkol sınırını aşan bazıları da işi artık grup kavgasına çevirmişti. O yüzden işin o kısmını çok uzun tutamadık, zaten acaip de yorulmuştuk.

Herşeye rağmen, 17.şampiyonluk hepimize 100.yılda ilaç gibi geldi. Umarım daha niceleri devam eder.

Hiç yorum yok: